BİR BİÇİM ve AHLAK OLARAK MEŞVERET
Somut Tasarı
I.
Tevhid, ‘‘ ‘Yegane Aşkın Varlığın’
hem Düşünsel hem de Rylemsel olarak Allah olduğunun Qabul’u ve
İlan’ı’’dır. Bireysel ve Toplumsal Hayat’a Arkaplan veren her
türlü Ethik ve Normatif Değerler, İslam’ın İnsan’ı
(homo islamicus) için işte bu temel üzerine yükselir. Kuram’dan
Kural’a, Kural’dan Hayat’a doğru Akan Sürec’in hiç bir Evresi
Tevhid'den Bağımsız düşünülemez. Tevhid, Total bir Dünya
Görüşü (Weltanschauung) olduğu kadar bir Yaşam
Felsefesi’dir de.
Tarih’in Başlangıcı’nda İnsanlar
Tek bir Ümmet’ti. Qur'an bu Uyumlu Topluluğun Bağy
nedeni ile darmadağın olduğunu söyler. Bağy, Kişi’nin
kendini Sıradanlık dışında tutup, başkalarından müstağni
görmesi ile başlar. Bu, Tevhidî Dünya Görüşü’nden
Düşünsel Platform’da inhiraf etmekdir. İster Finansal
Zenginlikler’i, ister Siyasal Nufuz’u olsun bu
qabul edilemez bir Tablo’dur. Kendi Kişiliğini karartmış olan
bu Taşkın Birey’in ortaya koyacağı her türlü Etkinlik,
Hayat’ın Müşrik bir Havza’ya çekilmesine sebebiyet verecektir.
II.
Biz bu Maqale’nin Sınırları içinde
Toplumsal Davranışlar’ını Meşru bir Zemin üzerinde
tutma Azm’inde olanlar için Qur'anî Dinamikler’i
aramaya çalışacağız. Yazı, Konu’ya aşina olanları Muhatap
aldığı için Ayrıntılı Bilgiler ve Referanslar’la Okuyucu’yu boğmak
istemiyoruz. Konu’yu kendi aralarında zaten tartışagelenler
için Somut bir Tasarı sunmak ve Tartışma’ya açmakla
yetinmek istiyoruz.
"Hükmün yalnızca Allah'ın olduğu"
İlke’sinin Kevnî (kozmik) ve Sünnetullah Boyutu bir kenara
bırakılırsa, Qur'an'ın ‘Üzerinde İcma Edilmiş Yorumu’
önünde Bütün Qur'an Okurları boyun eğmekle Yükümlü’dürler.
Tenwir Hareketi’ne Hareket olma Misyon’unu da
sanırım bu İnanç yüklemektedir. Bu Yorum’un Meşveret’e bakan
bir yönü yoktur. Meşveret'in Demokrasi'dekinden
farklılaştığı nokta da burada.
en-Nisa 59 Ayeti’ndeki
Yönetilenler ile Yöneticiler arasındaki İhtilaf’ın
Allah ile Rasul’une dönderilmesi Buyruğundaki Kapalılığı ve
İşlevsel olmayan Yorumlar’ı biraz aralamamız gerekiyor.
632 de Wefat’ına dek bu Çözüm
Merciî, Hz.Rasul'un bizzat kendisi idi. O'nun Açıklamalar’ı,
Qur'an üzerindeki Beyân’ı Wahy tarafından Yanlış
bulunduğu söylenmediği sürece itaat edilmesi, örnek alınması
Qur'an tarafından emredilen Hukukî Normlar’dı. O'nun
aramızdan Ayrılış’ından hemen sonra başgösteren ve bugüne dek
kronikleşen Sorun, O'na atfedilen Söz ve Davranışlar’ın
kendisine doğrulatma imkanı bulunmadığına göre, Hangi
Kriterler’e göre qabul ve reddedilebileceğinde yattı. Bu
Kriterler ise hem Tarihsel hem de Çağdaş Akademiler arasında
uzun boylu tartışılmış, bugün de tartışılmaya devam
edilmektedir.
Bu Tesbit’in Konumuz’la ilgili yanı
"Üzerinde İcma edilen Sünnet" bir yana, Hadis
Materyali’nin Meşveret Üstü Alan’dan, Meşveret Alanı’na
İntiqal’inde yatıyor. O halde Tartışma Kişiler, Cemiyetler ya
da Akımlar arasında "Hüküm yalnızca Allah'ındır" Üst
Başlığı’ndan, "Meşveret" Başlığına kaydırılmalıdır.
"Beşeri Hikmet"e dayalı
Konular’da İhtilaflar’ın giderilmesi için Âl-i İmran ve
eş-Şûra Suresi’ndeki "Azm" Ayet’inin en Maqul ve
İşlevsel Yorum’u, onu Wahy olarak açıklamaktır. Peygamber-i
Ekrem Wahy aldığı Konular’da Azimli’dir, Tüm İnsanlar’ın başka
Kanaat’e sürüklenmeleri bile onu Qarar’ından döndürmeyecektir.
Bunun, bu Anlam’da olduğu, o Dönem’le
ilgili aktarılan bir çok Anektot’dan kolayca anlaşılmaktadır.
Müslümanlar’ın kendi Görüşler’inden vazgeçme ya da ısrar
etmelerinde Bu Azm’in, Wahy’le olan İlişkisi
yatmaktadır. "Bu Size indirilmiş bir Wahy mi, yoksa Kişisel
Görüşleriniz mi" Sorusu bu bakımdan Önemli’dir. Azm’i,
Yönetici’nin Kişisel İctihad’ı olarak anlamak,
Şûra’yı Göstermelik bir Oyun’a dönüştürmekten
Farqsız’dır. Bu Nebevî Şûra'nın, Saltanat Şûrası’ndan
ayrıldığı Nokta’dır. Şûra’ya bu Yanlış Anlam verilirse
hiçbir Tiran’ın Tiran olmadığını qabul etmek gerekir.
eş-Şûra Suresi’ndeki Ayet ise
Meşveret’i Mü'minler’in en Doğal Wasıflar’ı olarak hikaye
eder. Tıpkı onları "Namazı kılanlar", "Kendilerine
verilenlerden infaq edenler" şeklinde tawsif ettiği gibi.
Bu bakımdan Şûrevî Düşünme ve Şurevî Davranma, Qur'an Okur’u
için tabii bir Ahlaq halinde kendini göstermelidir. "Şûra
oluşturma" vs. türü Basit ve Seviyesiz Nitelemeler’in uzağında
olunulmalıdır.
İsmi "Şûra" olarak adlandırılan her
Kurum’dan Şurevî bir Qarar çıkmayacağı gibi, Meşveret’in
gerçekleşmesi için de ille bir Kurum olmanın gerekmediği ya da
Kurumlar’ın Şûra Adını taşımasının Mahiyet’i değiştirmeyeceği
de unutulmamalıdır.
Mü'minler’in arasındaki her bir İş
(el-Emr),
Mü'minler’in Meşveret’i ile biçimlenmelidir.
Meşveret mümkün mertebe Konu’yla ilgili Her Mü'min’e
intiqal ettirilmeye çalışılmalıdır. Doğrudan Meşveret’in
mümkün olmadığı Durumlar’da başvurulan Temsilî Meşveret,
hiçbir zaman Cuntacı Yapı’ya yol vermemeli, Qararlar’ın
Asıl Sahibi olan Geniş Kitle’ye (Sevâd-ı A’zam)
sorulduğu zaman hesap vermeye Açık ve Hazır olunulmalıdır.
Her
İş (el-Emr) ancak Konu’ya Ehil olanlar arasında
Meşveret konusu edilmeli, kendisini Ehil görmeyenler,
kendisinin Ehil görüldüğü üzerinde Israr olmadığı sürece
ilgili Şûra Birimi’nden kaçınmalıdır. Çünkü bu Doğru Şûrevî
Qarar’ın ortaya çıkması için Önemli Etken’dir. Bu Kaçınma,
Sorumluluk’tan Kaçınma şekline bürünmemeli, kendisinin Verimli
olacağı Şurevî Birimler’i aramalı, yoksa Potansiyel
Yetiler’ini ortaya koyabileceği bir Birim’in
oluşturulmasında
Öncülük etmelidir.
Çoğunluk hiçbir zaman ne Yanlış
üzerindedir, ne de her zaman Doğru üzerindedir. Şûrevî
Qararlar’ın Çoğunluk (Cumhur) Rey’ine göre
biçimlenmesi , bu Çoğunluk Qararı’nın Mutlaq Doğruluğunu
da gerektirmez. Azınlıkta kalan Görüşler’in pekala Çoğunluğun
Kanaat’inden Sağlıklı olması Mümkün’dür. Bu nedenle Merkezî
Örgütlenmeler’den ziyade Federatif Örgütlenmeler
Yanlışlar’ın yaygınlaşmaması açısından tercih edilebilir.
Çoğunluk Qararı’na (Cumhurî Qarar) uymak yalnızca
Yürürlük Açısı’ndan olacaktır. Azınlıkta kalanlar
Kanaatler’inden vazgeçmeksizin Çoğunluğun Qararı’na
uyacaklardır. Olabilir ki zaman içerisinde Çoğunluk kendi
Qararlar’ının Yanlışlığını gözlemler ve Hareket içinde
tartışılmış ama İhmal edilmiş bir Qarar’a Dönme İmkanı
bulabilirler. Bu nedenle Farqlı Qanaatler’in Sonucu değiştirmeyecek
Azınlıkta da olsa zamanında ortaya konulması Yararlı’dır
. Bu Hareket’e bir Çoğulculuk, dolayısı ile Diyalektik bir
Dinamizm kazandıracaktır. Amipsel Bölünmeler’i
önleyecektir.
Mümkün mertebe Qararlar "Sukutî"
bir Taswib’den ziyade bizzat Görüş bildirerek alınmaya
çalışılmalıdır.
Şûrevî Görüş’ü,
Demokratik Rey’den ayıran en Önemli Farq, Birincisinin
yalnızca Allah Rızası için Doğru’yu Arama Cehdi’nin, Ümmet’e
Yararlı olacak bir Çözüm’ü Yakalama Azmi’nin ifadesi
olmasıdır. Aksi şekilde Rey belirtenler zahiren Görüş
Belirtmeye Ehil olanlar arasında yer almış olmakla beraber
Niyetler’inden dolayı Yargı Günü’nde hesap vereceklerini
unutmamalıdırlar. Yargı Günü’nün "Parlementer
Dokunulmazlığı" yoktur. Karşı Taraf ise hiçbir zaman
Sui-zann’a uyup beraber İstişare’de bulunduğu Kardeş’ini
Taşkın bir şekilde Kötü Niyet’le suçlamamalıdır.
III.
Konu’yu tartışalım, Deneyimlerimiz
ve İlmî Birikimlerimiz’in Ümmet Adına en Olumlu Sentez’ini
yakalamak, İnsanlık Mirası’nın Olumlu Terekesi’ni Masamız
Üzerine getirirken onları Aşıcı, Alternatif Örnekler
Oluşturucu Çabalarımız’la Katkı’da bulunmak Kalkış Noktamız
olsun. Ta ki birbirimiz üzerinde bağyetmemenin Yollar’ını
bulalım. İnsanlığı tekrar Bir Ümmet haline dönderemesek
de "Wasat Ümmet’i", "Hablullah"a "Cem'an"
sarılmaya dawet edelim. İnsanlığı "Kaffeten" "Silm’e"
dawet etme başka nasıl mümkün olabilir? "ed-Din" de "İkrah"ın
olmadığı kendi Din’i içinde ikrahta bulunanlarca nasıl
örneklenebilir (el-Usve)? Nasıl "Haqiqatin Şahidi"
olunabilir?
K.
Ersözlü
*Nisan
1992 Değişim