RİSÂLET RİSÂLESİ
Tenwir
İçin Qıraat Aksiyonu
Hira
Bilinci
Giriş
Hira'yı
Yaşamak
Dönüşümlü Devrim Yasası
Allah'ın Konuşması
Toplumu Kim Değiştirir ya da Faqihler'in Welayeti
Tarihsel Arkaplan
Kitab'a Dayalı Tahribkar Kültürler
Son Rasûl'un Welâyeti'nde Welâyet-i-Faqihler'in
Yetiştirilmesi
(Mekke, Yesrib, Taif, Huneyn'in Medineleşmesi)
Kurmaylaşma
Faqihler'in Welayeti'nde Tenwir
Tenwir Wasatı
Mus'ablar ve Muazlar
("Allah'a İman Edin" Nidâsı'nın Münâdîleri)
Mus'ablar
Tenwir İçin İstinbat
Kitab'ın Anlaşılırlığı
Amelî
Okullar'la İlgisi
Muazlar
İctihad'ın
Aslî
Şartı
İctihad'ın Diğer Kaynakları
HİRA BİLİNCİ[1]
Giriş
1
Herşey Risâlet'e
İmân ile başlamaktadır. Evren'i vareden
Qudret'in
İnsan'ı yaratıp
Qaderi'ni çizdikten sonra onu yalnız
Aqlı'nın
Rehberliği'ne,
Şehvetleri'nin
Esareti'ne terketmediğine
İmân ile... Varoluş'u sorgulayan
Her
İnsan
Tarih'le
Tanışma
Zorunluluğu duymuştur. Tarih de onu, kendilerini "Allah'ın Yeryüzü Elçisi" olarak tanımlayan, O'nun
Adı'na Bildirileri'ni
okuyan
İnsanlar'la tanıştırmıştır. Hayatları birer
Efsane
Hali'ne getirilen,
Gerçek
Kimlikleri , hatta yaşayıp
yaşamadıkları hakkında
Kesin
Bilgiler'den
Mahrum kalan Araştırıcı
, bu
İnsanlar içinden birisini
İstisna etme
durumundadır: Mekke'li Peygamber
Muhammed b. Abdillah...
2
Hamidullah'ın
dediği gibi, "İnsan Roma diye bir
Devlet'in
Varlığı'ndan,
Napolyan diye bir
Kumandan'ın yaşamış olduğundan
Kuşku
duyabilir belki, ama
Muhammed'in
Tarihsel
Kişiliğinden
Kuşku duyamaz."[2]
3
O'nun
Sağlığı'nda
Yazı'ya aktarılan Allah'ın Bildirileri
Ondört
Yüzyıl sonrasına kadar
Tahrib'e
Maruz kalmadan gelebilmiştir.
Bu
Bildirileri ilk kez okuyan
Rasûl
Muhammed'in
Hayatı
da,[3]
Qur'ân'ın[4]
Tewâtür
Ayetleri ve onbinlerce
Râwi'nin
Tanıklığı ile,
Kesintisiz bir
İsnad
Zinciri'ne
Bağlı olarak bize kadar
ulaşmıştır.
4
Rasûl'ün
Sağlığı'nda
İmân
Esasları nasıl O'na inanmakla , O'nun
Peygamberliğini
Tasdiq
etmekle başlıyorsa, bugün de Kitab'a
İmân, diğer
İmân
İlkeleri'ni açan bir
Anahtar
Durumu'nu
almıştır.[5]
Kitab'a
İmân, Risâlet'e
İmân'ı, Risâlet'e
İmân, Risâlet'in
Mirası olan Kitaplar'a
İmân'ı, Kitaplar'ın
Haber verdiği
Bedensel
Ölüm ardında başlayacak olan Yargı'ya
İmân'ı doğurmaktadır.
Kitab'ın
Okuyucusu'na
Bütün bu
İmân
İlkeleri, Allah'ın
Uluhiyet'te,
Rububiyet'te
Tekliği'ni anlatan
Satırlar arasında
doğrulattırılmaktadır.
Hira'yı Yaşamak
5
Tanıştığı Kitab'ın tanıttığı Allâh'a
İman eden
İnsan; biz buna
"Hira'yı yaşayan
İnsan" diyelim, bu
Derin
Tarih
Bilinci
içinde Hira'dan çıkar,
Toplumu'nun arasına katılır. Kendisi ve
Toplumu'nun "Kurtuluş Reçetesi"ni almıştır.
Qur'ânî
Bildiriler'in niçin Mekke
Sokakları'nda dağıtıldığını, neden
Yüzyıllar
Önce dağıtılan bu
Bildiriler'in bugüne kadar görünmez
bir El tarafından taşındığını anlamıştır. Neden Mekke'de
okunan Bülten, bir Yesrib Merkezli
'Medine Uygarlığı'nı doğurmuştur,
bunu bilmektedir. Neden Risâlet Kapısı'nın kapanmışlığına
karşın Kitab'ın korunması
wa'dolunmuştur,[6]
anlamaktadır. Neden Kitab'ın, kendisi öncesinde
Tebliğ olunan
Kitablar'ın Halqı'nı çokca sorguladığını
İdrâq etmiştir.
Toplum'un
Ümmî ve
Ulema
Tabaqası arasındaki normalin dışındaki
İlişkileri niçin
yerdiğini daha iyi anlamaktadır.
Dönüşümlü Devrim Yasası
6
Baqara 257: "Allah İmân edenlerin Welisi'dir.
Onları
Zulumât'tan Nûr'a çıkarır.
Küfredenlerin
Welileri ise Tağut'tur. Onları Nûr'dan Zulumât'a çıkarır.
İşte
onlar Ateş Topluluğu'dur."
7
Hira,
Qur'ân'ın
Zulumât diye ifade ettiği, Karanlıklar
Çağı'nı yaşayan
Qawimler içinde,
Münewwer'in kendi
Bireysel
Değişimi'ni gerçekleştirdiği, Allah'ın Ruhu
Wahy
ile
Toplumu'nu Nûr'a hazırlamak için
önce
kendisini hazırladığı
Bis'et /Diriliş öncesi
Mekanı,
Dünyası'dır.
Allah'ın Konuşması
8
Allah,
Kulları ile bir
Sessiz
Ayetleri -ki onlar
Bütün
Varlığı ile
Kainat'tır- ve bir de
Sesli
Ayetleri - ki bunlar da
Kitaplar,
Sahifeler,
Rasûller'dir-
Aracılığı ile konuşur. Ayetler'in
kendisini Rabb'ine götürdüğü
İnsan, artık
Gözleri ile görmekte,
Kulakları ile işitmekte,
Qalb'i ile fıqhetmektedir.[7]
Allah O' nun Welisi olmuş, O'nu
Aydınlığa çıkarmıştır.
Toplum'u Kim değiştirir Ya da Faqihlerin
Welâyeti
9
Artık
Toplumlar, Allah'ı
Weli olarak tanıyan
İnsanlar'ın
Eli'yle,
Aydınlığa çıkarılabilirler.
10
"Kuşkusuz biz
Mûsa'yı
Ayetlerimiz'le gönderdik, ta ki
Qawmi'ni
Zulumât'tan
Nûr'a çıkarsın.."[8]
11
Faqih,
Toplum'un
Eli'nden tutup, onu,
Ayetleri okuyup anlar,
onunla fıqheder bir
Düzey''e çıkaran
İnsan'dır. Allah bu
Çıkarma
Olayı'nı
(ihrac-yuhricu) bir
Ayet'te kendi üzerine
alırken, diğer bir
Ayeti'nde bir
Özne olarak bir
Kulu'nu
zikretmektedir. Bu iki
Ayrı
İfade
Tarzı birbirinin
Açıklayıcı
Durumdadır.
Mûsa' nın
Toplumu'nu
Karanlık'tan
Aydınlığa
çıkarması için gönderilmesi, bu
Çıkarma'nın bir
Kul
Eli'yle
yapılması, Allah'ın
Haqiqî
Çıkaran (Hidâsyet eden)
oluşu ile çelişmez. Enfal
Suresi
Okuyucuları "Attığın zaman
sen atmadın ey Rasûl'
Ayeti'ni[9]
hatırlayacaklardır.
12
İhrac-yuhricu
Ameliyesi (Devrim,
Değişim,
Dönüşüm)[10]
İlk
İnsan'ın
^Yeryüzü'ne indirilmesinden itibaren başlamış,
Welâyet-i Rasûl,
Welâyet-i Faqihler tarafından "Allahu
Weliyyül'lezine
âmenu"
Ayeti[11]
hep Yürürlük'te kılınmıştır. Tarih'in
Çoğu
Periyodunu
Karanlıklar'ın kaplamış olması,
Wahy'in aydınlattığı
Değişim-Dönüşüm
Olayları dışında pek az
Olay'a
Tanıklık etmesi,
bu Gerçeği değiştirmez.
13
Asr Suresi'nde "Bütün
İnsanlık
Tarihi'nin
Kayıplar içinde olduğu"
vurgulanırken Bu
Welayeti
İdrâq eden bir
Gurup
Münewwer
İnsan'ın
İstisna edilmiş olduğunu görüyoruz. Onların,
İmânları ardından
onu Pratize edişleri,
Bireysel
Değişimleri'ni
gerçekleştirmeleri ardından onu
Başkaları'na
Salık verişleri,
yani birbirleri üzerinde
Weli olarak Allah
Adına birbirlerini
Denetleyişleri, sonra bu
Onurlu
Yol'da karşılaştıkları
Güçlükler'e
Direniş'i (Sabrı) öğütlediklerini
anlatır. İşte İnsanlık
Tarihi boyunca
Hüsran dışında kalanlar
ancak bu Taife'dir, bu
Faqih
Taife.
14
Faqih,
Tarih'teki
Bütün bu
Dönüşüm
Çalışmaları'nda tekrarlanan
Tahwil ve
Tebdil edilemeyen bir
Yasa'nın (Sünnet)
Farqı'ndadır.[12]
Yükümlülükleri de bu
Yasa içinde olacaktır.
Tarihsel Arkaplan
15
Allah İnsan'ı yarattı ve O'nu
Cennet'te
İskan etti. Bütün
Rızıqları'nı
Emri'ne amade kıldı. Yalnız bir tek
Bitki'ye
yaklaşmama Emri verdi: " Bu
Ağaç" .
İblis, Varlıkları
Okuma,
onları Adlandırma, neden ve niçinini
Sorgulama
Bilgisi ile
donatılmış Allah'ın bu
Sanatı (İnsan) önünde
Saygı
Kapanışı'na
(Secde) çağrılır.
İblis, bu İlâhi
Buyruğa
Riayeti
Onuru'na yediremez. Allah'ın bu
Çağrısı'na
Olumsuz
Cewap verir.
Bu Tutum
Kulluk
Sınırı'nı çiğneme'dir. Allah'ın kendisine
verdiği Ceza'nın uygunsuzluğu'na kani'dir. "Eğer kendisi bu
Tuğyanı'na
Mukabil yokedilmez,
Belirli bir
Süre yaşamasına
İmkan tanınırsa,
İnsan'ın da kendisi gibi
Sınırları
çiğneyeceğini, Tuğyan edeceğini"[13]
söyler. Bu nedenle kendisinin O'nun önünde
Secde'ye çağrılması,
kendisi daha Değerli bir
Hamur'dan
Mamul iken abes'tir(!).
16
Melekler ise - Allah
Yeryüzü'nde bir
Halife varedeceğini
söylediğinde, bu
Hilâfet
Kelimesi'nden dolayı
İnsan'ın,
İradesi elinde bir
Varlık olacağını anlamışlardı.
İblis, İnsanlar'ı
Yanıltabilme
İmkanı'nın kendisine sağlanmasını
istiyordu.
17
Allah İblis'i
İnsan ile denediği[14]
gibi,
İnsan'ı da
İblis ile denedi. İblis'in
İddiası karşısında
yarattığını en iyi bilen
Yaratıcı "Sen benim
Sâlih
Kullarım
üzerimde
Sulta kuramayacaksın" buyurdu.
İblis,
İnsan'ın
sağı'ndan, solu'ndan, arkası'ndan, önü'nden ona yaklaşacak,
Geçit
Yolları'nın üzerine oturacak,
[15]her
Wesile'yi deneyerek
Tuğyan etmesi için
Eli'nden geleni yapacaktı.
O'nun Wahyi'ne kulak verip dinleyenler, yol'dan (Sırat el-Müstaqim)[16]
uzaklaşacaklardı. Hatta
Muhlisler bile O'nun
İğwası'ndan
tamamen Emin olmamakla beraber,
İblis hiç bir zaman onun
üzerinde kronikleşen bir
Sulta'ya sahip olamayacaktı. Onlar
Yanılgıları'nın ardından Rab'lerine
İltica edip
Bağışlanma
dileyecekler, Allah'ın
Çizgisi'nin kendileri ve
Toplumları
üzerinde Tezâhürü'nü isteyeceklerdi.
18
İblis dediği yollar'dan
Âdem'e yaklaştı,
Sonsuzluk
Ağacı
(Şecere-i Huld) olarak
Tawsif ettiği
Bitki'ye
yaklaşmasını, ondan tatmasını sağladı.
Âdem ve
Eşi için
İyilik'te bulunduğuna
Yemin etti. Allah
Âdem'e "Buyruğu
dışına niçin çıktığını" sorduğında O, işlediği
Cürm'ün
Wehâmeti'ni kavramıştı.
İblis'in Şecere-i Huld
Waadi
altında yatan İntikamı'nı fıqhedememişti. Kimi
Bilginler bu
Yanılgı'nın O'nun
Risâlet
Öncesi
Hayatı'nda
Wuqu bulduğunu bu
nedenle Rasûller'in
Masumiyeti
İlkesi'ni delmediğini söylerler.[17]
19
Bu
Yanılgı, Rasûller'in de
İmtihan
Alanı içinde olduğunu bilen
Mü'minler
Nezdi'nde onların
Masumiyet'i düşürmeyecektir. Masum
olan Risâlet Kurumu'nun kendisidir. Sonraki
İzleyicileri için
birer
Usve olan Elçiler'in
Hataları
İçtihadî dahi
olsa düzeltilmeye muhtaç'tır.
Onlar da İmtihan Alanı
içinde sınandılar. Biyografileri, Yanlışları'nın üzeri çizilip
Doğruları gösterilmiş olarak sonraki Kuşaklar'a Miras olarak
bırakıldı. Allah Kitabı'nda kendilerine Selam ettiği,[18]
Övgüler'le bezediği bu Sâlih Kulları'nın Yanılgıları'nı Sukut'la
geçiştirerek aktarmadı. Çünkü Yanılgı, bazen fıqhedememe
İnsan/ Kul olmanın bir Tezâhür'ü idi, düzeltilmişlikleri ise
Rasûl Yönleri'nin...
20
Qur'ân Okuyucusu Kitap'ta yer alan bu Qıssa'nın ardından
Allah'ın Risâlet Kurumu hakkındaki İlanı'nı bulur:
21
Baqara 38: " Dedik: İnin oradan hepiniz. Kime benden bir
Hüden[19]
gelirse ve tabii olursa
Huda'ya, artık onun için
Korku
yoktur, Hüzünlenme yoktur ona."
22
Ne zaman ve nasıl indirildiler bilmiyoruz. Yerküre bu
Yeni
Konukları ile içindeki diğer
Canlıları ile beraber tanıştı.
İnsan Eli
Toprağa
Şekil vermeye başladı. Bilgi'yi
Eylem'e
Dönüştürücü, bildiklerinden yola çıkarak
Genişletici bir
Güç'le
(Esma) donatılmışlardı.[20]
23
Âdem'in
Zürriyeti de
Cennet'teki[21]
Sınav'ın
Benzerleri'nden geçirildi. Allah'tan
Hudenler
geldi ve İnsanlar'ın kimi ona ittiba etti, kimi de tuğyan
ederek İsyan'ı seçti .
Şeytân'ın
İğwası'na takıldı, O'nu
Weli
edindi.
24
Âdem'in iki
Oğlu arasındaki
Qurban
Sunma
Olayı, bize
aktarılan Sınavlar'ın ilki durumundadır.
Qıssa
Taşkın
Ewlad'ın,
Huda'ya tabi olan
Kardeşi'nin
Kanı'na girmesi ile sona
erer.[22]
25
Böylece Melekler'in "Arz'da
Bozgunculuk yapacak,
Kan dökecek
birini mi yaratacaksın?"
Şeklindeki
Endişeleri'ni bildirir
Soruları'nın
Cewabı gerçekleşirken, "Sizin bilmediklerinizi ben
bilirim" Deyişi'ndeki Allah'ın
Muradı da anlaşılmış olur. [23]
26
Âdem'in
Muti
Ewladı " Ben sana el kaldıramam" dedi. Bu
İtaatkar
Tutum,
İblis'in
Sultası'ndaki
Taşkın
Ewladı daha bir
öfkelendirdi ve
Kardeşi'ni öldürdü. Artık "Sen ve sana tabi
olanlarla
Cehennem'i dolduracağım" buyruğu gerçekleşmeye
başlamıştı. Taşkın Adam Rabb'inden
Kelimeler alıp
Tewbe'yi
denemedi. Kendini
Ubudiyet
Dairesi'nin dışına attı. Allah'ın
Ayetleri'ne küfredenlerin ilki oldu Kabil. Tağut'u
Weli
edindi, kendi
Soyu için bu
Welayet'e
Selef oldu.
Zürriyeti'nden taraftarlar
buldu. İki Kardeş arasında başlayan Kutuplaşma o gün bu
gündür sürüp gitmekte, "Şeytân'ın Ahzabı"yla "Allah'ın
Hizbi"
aldıkları Wahy Doğrultusu'nda Pratik Hayatları'nı Tanzim
etmektedirler.
27
Habil Teslimiyet'in, Kabil ise Tuğyan'ın
Sembolü'dür. İkisi iki ayrı Otorite'nin/Din'in İnsanı'dır. İki
ayrı Welâyet'in Şemsiyesi altındadır. İblis'in Yeryüzü'nde
Gölgesi olan, O'nu Weli tanıyan Muttebiler'le aynı İsim'le
anılır Qur'ân'da: Şeytân... "Sinsi
Weswas ki Cin'den de olur Nas'dan da..."
[24]
28
Bu iki Kutup arasındaki Kavga İnsanlık Tarihi sürdükce
sürecektir. Nûr Toplumu'nu Arz'da Fesad çıkarmak isteyenlere
karşı korumak ya da Fesad'a uğramış Arz'da Allah'ın Nûru'na
çağırmak şeklinde özetlenebilecek "Tewhidi Devrim" ya da "Karşı
Devrimler", bu iki Kutup arasında Rasûller Eli'yle,
Faqihler'in Önderliği'yle hep süregelecektir.
29
Qasas 5: "Biz Ülke Mustaz'afları'na lutfedip onları Önderler
yapmak, Ülke'ye yerleştirmekle Fir'avn, Hâmân ve
her ikisinin Orduları'na yapmakta olduklarını göstermek
istiyorduk."
30
Bu Mesaj için Allah, Sayıları Yüzbinleri aşan Elçileri'ni,[25]
bir o kadar Toplum'a bu Inqılab'ın Yönlendiricileri olarak
gönderdi. Nefisleri'nin Şehvetleti'ne uyup, Hewaları'nı İlâh
edinerek Tuğyan edenleri Tekfir edip Allah'ı bir olarak
tanımak için görevlendirdi Hirası'nı yaşıyanları... Biz
onların pek azını tanıyoruz. Arz'ı dolaşıp da yıkılan
Harabeleri görenler, bu Tarih Bilinci içinde verilen
Mücadeleler'in, ezilen İnsanlar'ın Sesleri'ni duyarlar,
Kulak
verenler için hala Mahzenler'den Boğuk Sesli Aydınlar'ın Feryadı
duyulmaktadır.
31
Kabil'in Toplumu, İnsanlığın Kökeni'ni, Sosyal Hayat'ın
Başlangıç Dönemi'ni araştırmak isteyen Sosyologlar için Temel
bir Yanıltıcı olmuştur. Allah'tan gelen Huda'yı, Qur'ân'ın
Esprisi içinde İlk İnsan'la başlatmak istemeyenler,
Tanrıbilimi, İnsanlığın ürettiği Uygarlığın bir Parçası
görenler için bir başka Açıklama gerekiyordu. Geçmiş'i yeniden
yorumladılar, yani Tahrif ettiler. Gelecek Zamanlar adına
İblis'in Klavazluğu'nda Dinler/ Ütopik Ülke,
Ütopik Otoriteler
wazettiler.
32
Durkheim,(1858-1917)[26]
Klan Hurafesi'ni üretti.
"İlk
Toplum
bu'ydu. Totem, Mana ve Tabu, Klan'ın
Temeli'ydi." Madem ki,
Muhammed ve
Warisleri ile
Kutsal
Kitaplar
Geçmişler'in
Esâtirini anlatıyordu, Nadr b.
Harisler'e de
İş düşecekti elbet.
33
Kitleler için
Geçmiş hala
Meraka değer bulunuyor ve
sorguluyorsa ve sorgulayan
İnsanlar,
Tarih'te Rasuller ile
onların dağıttığı
İlahi
Bildiriler'de bunlar için bir
Cewap
buluyorsa, madem ki
Dinleyicisi olan bir alan'dır bu, o halde
Cazip
Masallar üretebilirlerdi.
"Totem Kutsal sayılan
Nesneler'di. Mana herşey'de varolan İyilik ve Kötülüğün
Nedeni
olan Güç. Tabu ise Kutsal ve Kutsal olmayanı Ayırdedici
Qudret.."
34
"Hayır" dedi,
Marks (1818-1883)[27]
ve Engels (1820-1895).
[28]
"İlk Toplum Komün'dür. Klan'daki Cinsel Yasaklar yoktu
Komün'de.
Toplumsal Adalet, Mülkiyet ve Cinsiyet'in Eşit olarak
Dağıtımı'na dayanıyordu."
35
Klan ve Komün Hurafeleri, Wahyi Açıklama'ya Alternatif olmak
üzere geliştirildi. Oysa yaşaması Mümkün olan bu Toplumlar
bir Başlangıç değil, olsa olsa bir Çözülüş, bir Zulumat Inqılabı ardından, bir
Karanlıklar Çağı içinden bir Panaroma
olabilirdi. Kabil'le başlayan Tuğyani Yapılanma'nın
Tezâhürü...
Nûr'un Zulumât'a dönüşmesi. Allah'ın yeniden Huda'yı
göndermesi, Peygamberi Devrim Öncesi, Bis'et Öncesi
Cahiliye Sergilemeleri'dir bunlar. O, Âdem'in Toplumu'na
Ardıl
olan Habil'in Kanı üzerine kurulmuştur. Fıtrat'ı,
Komün olarak saptayan Marazi Qalb'in Klavazluğu Şeytân'ın
İğwası'nın İzdüşümü olabilirdi ancak.
36
Wahy, yani Allah'ın Wahyi ile kurulan Dinler,
Marks'ın
altını çizdiği Kavramlar'dan olan "Alisinasyon/ yabancılaştıran"
bir Öge'ydi.
Konfüçyus'un dediği gibi, "Toplum'u değiştirmek için
Kavramları'nı değiştirmek yeter." Tespit Sakat olunca
Sağıtım'ın Nasıllığını sormaya ne gerek.
37
Şeytân'ın Hizbi madem ki Allah'ın Wahyi'ni yadsımıştır, Risâlet
Kurumu'na inanmamakta, hatta bir kısmınca Yaratıcı'nın Varlığı
bile Sınırlı Duyular'ın Sınırlı Verileri Işığı altında yok
sayılmaktadır, o halde Şeytân'ın İğwası ile Ubudiyet'in dışına
çıkıp İnsanlar üzerinde rabbleşme'ye yeltenebilirdi.
Onlar için "Tanzimat"lar
yaptılar. Kimi ,
Siyasal
İktidarı ,
Eli ile Allah'ın
Wahyi'ni
Tahrip ederek Zulumat
Karşı
-Devrimi'ni gerçekleştirdi.
38
Kabil'in
Toplumu, Kabil'in
Torunları,
Tağut'un
Ewliyası'nı kutsadılar.
İblis'in
Âdem'i
Cennet'te
aldatırken bir Yılan
Kılığı'na büründüğü
Efsanesi pek tutuldu.
İnsan için Ölümsüzlük
Ağacı'nı gösteren
İblis, bu
Hulul ettiği
Hayvan'ın
Bedeni içinde Sağlık Tanrıçası
İlan edildi. Allah ,
Olympus Dağı'ndaki Zeus' a[29]
benzetildi. Promethus da
Ateş'i çaldı Zeus'dan...
Promethus'un[30]
Bedeni'nde kutsandı bu kez
İblis. İnsanlığın
Yolgöstericisi,
kendi içlerinden bir
İlah olarak tanındı,
Meşalesi
Temsilcilerince söndürülmemeye çalışıldı.
39
Kabil'in
Toplumu, Nur'un
Bünyesi'ne girmiş bir
Mikrop
Misali,
Weli edinenlerini buldukca gelişti ve bir
Gün
Sağlıklı
Bünye'nin tamamen
Ölümü'ne neden oldu.
40
Karanlığın,
Fesad'ın
İşçileri
Kuruyası
Elleri'ni Allah'ın
Kulları üzerine koyduklarında,
Toplum
Varoluş
Bilgisi'nden
Uzaklar'a düşürüldüğünde,
Cehalet'in, cahiliyenin
Örtüsü hepsini
bürüdüğünde, Allah kendisine inanan, kendisinden gelen
Huda'ya tabi olan
Kulları'nı,
Konuşan
Ayetleri'ni
gönderdi.
Onları "Elçi"
edindi. Kendisi'nin bildirileri'ni
Toplum'a okuyacak, onları
Karanlık'tan tekrar Aydınlığa çıkaracak bir
Mesaj ile
Ödevli
olarak...
41
Elçiler üzerindeki
Örtü'yü bırakarak,[31]
Gece
Yanları'nı
Yatakları'ndan ayırarak,
İnsanlar'ın
fıqhedemeyişleri karşısında nerede ise kendilerini
Üzüntü'den
helak edecek Denli hüzünlenerek, boş kaldıkca yorularak,[32]
her zorluk'la beraber bir
Kolaylığın olduğunu bilerek,[33]
Gece kalkıp ağır ağır kendisine bırakılmış
Ağır bir
Sözü
okuyarak,[34]
Lisanı'nın açılması için Rabbi'ne dua ederek
Tebşir'e
duracaklardı. Bu Wahyi
Meşale'ye yönelenler, bu Elçiler'in
etrafında kenetlendiler.
Qalbleri fıqhedemeyenler ise
Değişim'in
dışında kaldılar ve kendilerini yenilemesini bilen
İnsanlar'a
karşı Adüv
kesildiler.
42
Her Rasûl'le beraber
Tenwir yeniden başlamış ve Rasuller'in
Ölümleri ile
Karanlığa çağıranlar belli bir
Süreç içinde
kendilerini
Weli edinenlere yaslanarak fıqhedemeyenlerin
yaygınlaşması,
Ortalığı
Cehalet'in kaplaması sayesinde
Egemenliği
Ellerine geçirmişlerdir. Karanlık'tan
Aydınlığa,
Aydınlık'tan
Karanlığa bu
Reaksiyon
Reverzibl olarak hep tekrarlanmıştır.
43
Qur'ân'da
Qıssaları sunulan, bir çok
Sure'ye
Ad olan
Rasûller'in,
Karanlığı parçalayan
Qıyamları bu nedenle Qur'ân
Okuyucusu'na anlatılmış, onların,
Tarih'in
Tahrip ettiği
Çehreleri olanca açıklığı ile Arapça'nın
Özgün
Anlatımı
içerisinde Günyüzü'ne çıkarılmıştır. Nûh'un
Gizli
Açık
didinmesi,[35]
Lût'un
Hayasızlar önünde
Çaresiz kalışı,[36]
İbrâhîm'in
Melik'le
Ateşli
Tartışmaları,[37]
Mûsa'nın tağutlaşan
Fir'awn' ın
Sarayı'na yürümesi,[38]
Halq'ın
Gözü'nü boyayan Fir'awn
Saltanatı'nı
Asası ile
altüst etmesi,
Yûsuf'un Mısır
Zindanları'nda
Arkadaşları için
Rububiyet'i
Tawzih etmesi,[39]
Yûnus'un iki
Belde Halqı arasındaki koşturması,[40]
Dâwud'un
Zaman'ın
Müslim Meliki'nin[41]
Kumandası'nda
Ordu'da başlayan
Aktif
Çalışmasını, Peygamberleri'nin
Ölümü ardında Allah'ın kendisini de Elçi seçmesinin,[42]
sonra Oğlu Süleymân'ın Risâleti'ne
Tanık olmasının
anlatıldığı Bölümler
Okuyucu için yer yer tekrar edilir.
Kitab'a Dayalı Tahribkar Kültürler
44
Kimi Rasuller kendilerinden sonraya
Kitaplar,
Sahifeler
bıraktılar. Böylece
Toplumsal
Çözülme'yi önlemek için Kitab'ın
Okuyucuları, "Welâyet-i Rasûl'den sonra
Faqihler'in
Welâyeti'nde,
Peygamberi
Inqılabı,
Sürekli
Devrimi ayakta tutmaya
çalıştılar. Rasûller gibi bu
Kürsü'ye oturanlar da
İmtihan
Alanı dışında değillerdi.
Onlar da toplumları ile
beraber sınandılar.
45
Toplamları'nın yeniden Cahileyye'yi yaşadığı dönemler'de Rasûller
Eli'yle İnsanlar'a ulaştırılan Kitaplar da Tahrip
edildi. Qur'ân kendilerini Kitab'a Nisbet eden Topluluklar
için "Ehl-i Kitap"
Tabiri'ni kullanır. Kitab'ın Çevresi'nde oluşan Kültür, Aydın-Ümmi
Diyalogu, Risâlet'in Halefleri'nin nasıl kendilerine Rububiyet
Maqamı'ndan bir Pay ayırdıklarını yerinde vurgularla, Çarpıcı
Usluplar'la anlatır.[43]
46
Rasûller'e Waris
olanlar, onların ardından Kürsüleri'ne oturanlar, Allah'ın
Sınırları'nı kendi Hewaları'na göre değiştirdiler. Mahrem
Alanları Hewaları'na göre genişlettiler ya da daralttılar.
Rasûlleri gerçek Kimlikleri tanınamaz bir hale soktular. Ya
Allah'tan Cüzlük gibi bir Ulviyet ya da Sefil Günahkar
Derekesi. Kitab'ı Elleri ile yeniden yazdılar, ya da Yorumları
ile Onu tahrib ettiler. Sonra da 'Bu Allah'ın Kitabı'dır'[44]
İddiası'nda bulundular.
İbrâhîm'in,
Mûsa'nın
Sahifeleri,[45]
Dâwud'un Zebur'u[46]
Tahrip edildi,
Mesih'in
Müjdesi dörtlendi. Yahudilik
tanınamaz hale getirildi.
47
Daha İsa'nın
kayboluşun Baharı'ydı,
İsa'nın
Bedeni'ni değil, Dini'ni Çarmıh'a gerdiler.[47]
Tewhid Bağlıları Sayısız Zulümler'e uğradı.[48]
Dayanılmaz İşkenceler izledi onları. Kayzerler'e Başkaldırı'nın
Önderliği'ni yapan
İsa'ya neler söyletmediler neler.
Biyografistler O'nun Ağzı'ndan "Tanrı'nın Haqqı'nı Tanrı'ya,
Sezar'ın[49]
Haqqı'nı Sezar'a" verdirdiler.[50]
İmp. Julianus (331-363)[51]
görünüşte
İsa'nın Bağlıları'ndan oldu, Putperestlik bu Maske
altında yeniden canlandı. Papaz Bazarius'un Elleri
ikonoklastlar'ca yakılmıştı bir zamanlar. Aziz,
Meryem,
İsa
Taswirleri yerle bir edilmişti. İkonlar'ı kırma eylemleri çok
gerilerde kaldı.
48
İsa'nın
Wazı'nı bugün Orjinali'nden Tilawet etme
İmkanı'ndan mahrum'uz. Bugün Yayın Dünyası'nın en çok satan
Kitapları arasında sayılan Bible Serisi kesinlikle Allah'ın
Wahyi olmaktan uzak'tır. Bunlar, ^Son Kitap, Allah'ın koruduğu
ez-Zikr ile kesinlikle muqayese qabul etmez. Belki
İslam Kültürü'nün Hadis Mecmuaları'na benzetilebilirler.
İsa'nın
nasıl öldüğünü, nasıl Göğe kaldırıldığını, Azizler'in Krallar'a
yazdığı Mektupları, Çağrıları anlatan Kitaplar'ın
İsa'nın
sSğlığı'nda varolduğu nasıl söylenebilir? Azizler'in Mektupları
ile, Matta, Markos, Lukas, ve
Juhanna'nın
qaleme aldığı dört Siret (İsa
Biyografisi) ne sahip'ler. Riwayetler'in
İsa'ya
dayandırıldığı bir İsnad Zinciri'nden Mahrum olan bu Kitapları
bizdeki Camii ve Sünenler'in Muadili sayamayız, hatta Mewzuat
Hadisleri'nin bile.
49
Bu nedenle,
Nasslar'a İtaat Bayrağı'nı açan Rönesans Teologları'nın Toplum
için Kurtuluş Reçetesi sunabilmeleri mümkün değildi. Tanrı'nın
Kilisesi'ni Kurma Bayrağı açan
M. Luther
(1483-1546) ve J. Calvin (1509-1534)[52]
Papa'dan aldıkları Kulları, kısa süre'de kendi Kulları haline
getirdiler. Çünkü Elleri'ndeki Kitap "Kim ona tabi olursa onun
için Hawf, Hüzünlenme yok" dediği Huda'dan fersah
fersah uzaktı. Bu Mewzuat Yığını'nı Dilleri'ne, Qalemleri'ne
dolayan, aqlettiğini sanan Avrupa Aydını'nın Trajik Öyküsü de
bir başka Yara.
50
1517 de Wittenberg Kilisesi'nin Kapısı'na 95 Maddelik bir
Bildiri astı
Luther. "Papalar'ın Sultası'na son, İncil'e,
Kitaplar'a, Nasslar'a Dönüş" Çağrısı'ydı bu.[53]
Luther,
"Kilisesiz, Papasız bir Din" istiyordu. "Yunan Felsefesi
Şeytân'ın ta kendisiydi, Kilise Skolastiği
Aristoteles
(MÖ.384-322) Felsefesi ile özdeşti."
İsviçre'den Calvin,
Luther'e
El
verdi. Diyorlardı ki: "Toplumsal Adaletsizliği Tanrı yarattı,
öyleyse öyle kalmalıydı." Sevsinler Hristiyan Faqihi'ni.
Kilise'nin Sultası'nda Burjuvazi'nin Kucağı'na itildi Halq.
Aristoteles
Felsefesi yeniden yorumlandı.
Luther
de
Calvin gibi "Dünya düzdür." diyordu. Çünkü
Nasslar'ın
Zahiri idi bu. "Dünya'nın altı varsa
İsa dönünce O'nu
alttakiler nasıl görecekti?"
51
Ya
Nasslar'ın
Rehberliği'nden
Mahrum,
Şeytân'ın
Dürtüleri'ni,
Selim
Aql'ın
Qabulleri'nden ayırt edemeyen
Süşünürler..
Platon
(MÖ.427-347), Politeası'nı yazdı. "Devlet
Adamları'na
Özel
Mülkiyeti yasakladı."
Thomas More (1478-1585),
[54]
"Yasağı
Tüm
Halq'a
Şamil" kıldı.
Tommaso Campanella'nin(
1568-1639)[55]
Güneş Devleti'nde "ne
Mülkiyet vardı ne de
Çocuklar.
Cinsel
Buluşmalar bile
Devlet'in
İzni'ne bağlydı."
52
Niccolo
Machiavelli (1469-1527)[56]"İnsan'a
Dayalı bir
Devlet" istiyordu.
J.P.Sartre.(1905-1980) "
Tanrı yoksa herşey mübah'tır. Hiçbir şey
Yasak değil" diyor ve
ekliyordu: "Madem ki
İnsan kendi başına bırakılmıştır. Ne
içinde dayanacak bir
Nesne, ne de dışında tutunacak bir
Dalı
vardır. Artık hiçbir
Özür bulamayacaktır yaptıklarına. "Varoluşculuk
bir Hümanizma'dır." diyordu. "İnsan'ın en
Yüce
Gayesi
tanrılaşmak! Aslında
Tanrılaşma
Arzusu
Faydasız bir
İhtiras'tır. İnsan bu
Arzu'nun luzumsuzluğu'na kendini
inandırmalıdır. Tanrı'ya ve
Ahlaq'a sığınmaya çalışmamalıdır
(...)[57]
Kendimi oyalamak için bu
Mesele'yi düşünmemeye karar verdim
fakat Nazik bir şaşkınlık'la kendi kendime - Tanrı yok- dedim
ve işin o anda bittiğine inandım." der.
53
Yüzlercesi için bu
Satırları
Teyid eden yüzlerce
Örnek
verilebilir.. Kendi
Bireysel
Değişimleri'ni
gerçekleştiremiyorlar, böylece
Reel olmayan
Dünyaları'nda
Bunalımlar'dan
Bunalımlar'a bir
Koşu'dalar. Tahrip ettikleri
Kitapları'nı Allah'a kaldırıp, O'nu kendilerine
Hulul ettirip
İnsan-tanrı
Modeli oluşturan bu
Dinsel
Şahsiyetler'in,
Toplum'a
Welâyet etmekten, O'nu
Evren'in
Uyumu içine
Çekici
Çözümleri
yakalamaları imkansız.
Son Rasûl'ün
Welâyeti'nde
Welâyet-i Faqihlerin Yetişmesi
Mekke, Yesrib, Taif, Huneyn'in
Medineleşmesi
54
Lekesiz Hayatı'nın
Kırkıncı
Yılı'nda Cibril'den "Muhammed,
ey
Muhammed. Sen Allah'ın Rasûlü'sün"
Çağrısı'nı duydu.
Allah, Âdem'in
Yeryüzü'ne
İnişi'nin ardından Risâlet
Kurumu'nu wazederken buyurduğu "Kime benden bir
Huden
gelirse ve o ona ittiba ederse, O'nun için
Hüzünlenme yoktur,
Korku yoktur"
Ayeti'ni
Muhammed a.ın
Eli ile hem O'nun
Çağı hem de O'ndan sonraki
Çağlar için bir kez daha
wahyetti.[58]
55
Muhammed
a.a gelen
Kitap
" Bizi Sırat el-Müstakim'e hidayet et"[59]
Duası ile başlar ve II.
Sure'de " Bu
Kitap -ki kendisinde
hiçbir
Kuşku yoktur- ittika edenler için bir
Huden'dir"
[60]Açıklaması
ile dewam
eder. Kitap Bütün
Ayetleri
boyunca işte bu Klavuzluğu
yerine getirir. Olunmasını istediği
İnsan
Tipi'ni
Rasûl
Muhammed'in
Şahsı'nda oldurtur ve O'nda
İnsanlar için bir
Uswe[61]
olduğunu" açıkladıktan sonra
Wahy'e
Kulak vermeleri, O'na
İttiba'ya dawet eder. Olunmasını istediği
İnsan
Tipi'ni O'nun
Eli'yle oldurtur. Böylece
Dini
İkmal ettirerek son
Elçisi'ni
İnsanlar arasından katına kaldırır.[62]
56
Rasûl
Muhammed a.ın
Tenwir
Hareketi'nde ed-Din
Kelimesi
Hareket'in
Merhaleleri'ne göre
Ayetler'de
Açılım
gösterir. Rasûl ve
Etbaı şu
Otorite/
Dinler'den sırası
ile geçerler...
'Sizin Dininiz size,
benim Dinim bana..."
[63]
57
Artık Muwahhidler için Nedwe Uğrağı'nda Qureyş Kodamanları'nın
Önerileri ile şekillenen Toplumsal Yasalar bir Anlam İfade
etmeyecektir. Ataları'nın Kültürü'nden gelen Örfi Yaptırımlar,
Toplum katında qabul görse de, Nedwe Şeyhleri'nce onansa da
Erkam'ın Evi'nden Vize almadıkca Mü'minler için bir
Bağlayıcılık taşımayacaktır. İlgili Ayet'teki " Benim Otoritem
beni bağlar" İfadesi varolan yaşanır bir Realite'nin dışa
vurumu'dur. Legal Otorite'nin Çözümleri ise ancak kendi Etbaı
için Konuşma Selahiyeti'ndedir.
58
"Din'de Zorlama yoktur. er-Rüşd; el-Gay'den
kesinlikle ayrılmıştır. Kim Tağut'u tekfir edip Allah'a
inanırsa, O kopmak bilmez bir Kulp'a tutunmuştur.."[64]
59
Mekke'de benim Dinim denilen Otorite, Yesrib Medinesi'nde
Bütün Toplum Katmanları'nı kuşatınca, Tağut'u Weli edinenleri bir
Bardak su'da boğmamış, istediği
Otorite'ye Bağlı olmakta onları Özgür bırakarak, Mekke'de
kendilerine tanınmayan Hürriyet'i, kendilerine tanıyarak
kendisine yakışır Tavrı sergilemiştir. Baskı'ya Gerek yoktur.
Çünkü Haqq, Batıl'la
karıştırılamayacak denli açık bir şekilde İnsanlar'a
ulaştırılabilmektedir. Artık Sınav Dünyası'nı, Sınav'ın Alanı
dışına çıkarmaya Mü'minler'in Haqqı yoktur.
60
İç Siyasa'da "Din" ile bunlar anlaşılırken, Haq
ile Batıl'ın Ayrımı'nın yapılamadığı, bunun için
Fırsatlar'ın tanınmadığı başka Nedwe Beyleri'nin Sultası'ndaki
Alanlar için bir başka Din Ayeti vardır:
'Din yalnız
Allah'ın oluncaya kadar Kafirler'le savaşın."[65]
61
Ebu Leheb'lerin Elleri'nin uzandığı Topraklar'da İnsanlar'ın
İnanç Özgürlüğü Baskı altında'dır. Rasûl a.ın Yönetimi için bu yerlerden
İnsanlar'ın Elleri'ni çektirme, "Yedullah'ı Hakim kılma"
Savaşı'nı verme Prensibi getirildi
Meliku'l-Haqq tarafından. Nedve Ülkeleri'ndeki Erkam'ın
Evleri desteklendi. Nûr Inqılabı'nı gerçekleştirmek
isteyenlere arka çıkıldı. Dönüşüm Ayeti'ndeki
[66]
İfadesi'ni bulduğu üzere Nûr Inqılabı'nı parçalamak isteyen
Tağut'un Welileri de boş durmadılar. Onlara içinde legal Mescid'i
Nebi'ye karşı Zulumât Karşı- Devrimi'ni gerçekleştirici
Mescid-i Dırar'ları İnşa etmek düşecekti. Rasûl'ün
Ölümü
sonrasında çok geçmeden bu Mescidlerin amaçlarına nasıl
ulaştığını bilmekteyiz.
62
Mekke'nin bireysel katılımlarını Yesrib Medine'sinde
toplumsal katılımlar izledi. İnsanlar oluk oluk, Kur'an'ın
değişiyle efvacen[67]
Dinullah'a akın ettiler. Artık Rasul'e düşen hamd
ile, istiğfar ile Rabb'ini tesbih etmekti.
63
Qur'an bu toplumsal katılımlar konusunda hareketin
kurmaylarını uyardı. "Dilleriyle inandık diyenlerin çoğunun
kalbine imanın henüz girmemiş olduğunu" belki "teslim olduk"
demenin onlar için daha yakışık alacağına dikkat çekti.[68]
Buradaki teslim olunan merciden kasıt Allah değil, islami
yönetimdir. Teslimiyet Allah için kullanıldığında,
İbrahim'in
"alemlerin Rabbine teslim oluşu"[69]
gibi iman etmekten daha üst bir makamı temsil eder. Zımmi
kalma yerine teslim olmayı seçen, iman henüz kalblerine
oturmamış, dinin gayesini, Rasul'ün verdiği
kavganın gerçek nedenini tam anlamıyla fıkhedememiş insanların
dillerindeki şehadeti islami yönetim, dışlamayı tercih etmedi.
Belki onların kabullerini evetlerken gerçek durumlarına vakıf
olarak onları iç eğitimle yetiştirmeyi denedi. Hatta yönetim,
muvahhidlerin rızıklarından ayırdıkları bir pay ile
oluşturulan Beyt el-Mal'den onlar için
belli bir pay da ayırdı.[70]
'Bugün
dininizi ikmal ettim ve size din olarak islamı seçtim...."[71]
"..Allah
katında din islamdır..."[72]
64
Böylece Rasul
a. dinin teori ve pratiğini, önce "karşı-devrimci", sonra "devrimci
sünnetini" icra ederek, gelecek kuşaklara, fakihi ile ümmisi
ile devlet yönetiminden aile yönetimine, onun tüm fertlerine
kadar ümmeti için bir usve olarak hayatını tamamladı. O, "bütün
insanların bir çoban olduğunu" söylemiştir. Herkesin sorumlu
olduğu bir alan vardı ve herken o alandan sorumlu idi. Sorumlu
insanlar bir araya geldiklerinde daha yüklü sorumlulukları
omuzluyorlardı.[73]
Çünkü onlar Yedullah'ın (Allah'ın Yönetimi)
topluluk üzerinde olduğuna, olması gerektiğine inanıyorlardı.
Allah toplumu salt bireyler olarak karşısına almıyor, onların
tümünü kuşatan emirler de vazediyordu. Bu ise insanlar için
bunyanen mersus[74]
olmayı zorunlu kılmakta idi. Her salatın kıyamında[75]
söyledikleri gibi kulluğu "E'budu" şeklinde değil, "Ne'budu"
şeklinde[76]
yerine getiriyorlardı.[77]
65
Rasul bis'etten sonra hem aldığı vahiyler ile hem de bunların
esprisi içinde kendi içtihadlarıyla toplumuna önderlik etti.
Elimizdeki Kitap O'nun sağlığında yazı ile koruma altına
alındı. Erkam'ın evinde hareket'in
Ebu Bekr'leri,
Ammarlar'ı, Mus'ablar'ı yetiştirildi.
Umerler'i
nasıl kazanılır, tartışıldı. Habeş'in hükümdarı, Süperlerin
savaşları müzakere edildi.[78]
Bilal'lere efendilerinin yaptığı zulümler kınandı.
Hareketin bu zayıf insanları,
Ebu Bekr'lerce ekonomik
hürriyetlerine kavuşturuldu. Ya kadınlar, annelerimiz...[79]
66
Fıkheden insanlar genci ile kadını ile, zencisi ile, yoksulu
ile O'nun etrafında halkalandı. Bireysel değişimlerini
gerçekleştiren insanlar, nefslerinin emmareliğine[80]
levmederek kişisel doyuma/ mutmain
nefse ulaşan insanlar,[81]
diğer insanlardan ayrı bir hizbin, ümmetin ifadesi oldular.
Allah toplumu teker teker ve bütün halinde çeşitli olaylarla
denedi. Musibetler isabet ettiğinde fıkhederek, kendisinin ve
toplumlarının leh ve aleyhine olanları[82]
nasıl belirleyecekler, muhlis olanlar üzerinde şeytan
sultasını, çengelini nasıl tutturamayacak onlara ispatlattı.
Kurmaylaşma:
67
"Hareket içinde, işlek bir zeka, engin bir basiret, net bir
fiziki yapı, ifrat ve tefritten uzak mutedil bir görüş sahibi,
içtihad etmeyi ve olguları değerlendirmeyi başaracak beceri
sahipleri, mücadele azmi ve olumsuzluklardan etkilenmeme gibi
üstün meziyetli kurmaylar"[83]
kendilerini kısa sürede belirgin hale getirdiler. Rasul vahyin
dışındaki alanlarda bu seçkin insanları ictihada teşvik etti.
Muaz'ı Yemen'e gönderirken O'nun kendisini hoşnud eden
cevabı konu lie ilgilenenlerce bilinmektedir.[84]
68
Rasuller de imtihan alanı içindedirler, Allah onların her
yaptığını vahy ile yaptırmamış, iradelerini ellerinden alarak
robotlar haline getirmemiştir. Abdülcelil İsa'nın da
dediği gibi "Peygamberler çoğu zaman geçim ve mücadelelerinde
ictihad ve akıl yürütmeye daha çok muhtaç idiler. Çünkü
peygamberler ve ıslahatcılar kuvvetli akla, üstün zekaya, iyi
değerlendirmeye en çok muhtaç olan insanlardır. Zira
karşılaştıkları hayat; sorunları ve zorlukları yenmek, sürati
intikal ister. Çabuk karar vermede insanın yetenekli. aklının
sağlıklı olması yeterli değildir. Çöllerde, dağ başlarında ve
vadilerde yaşayan nice akıllı ve yetenekli insanlar vardır ki,
akıl tembelliği ve sorunları çözmede tecrübesizlikleri onların
işini bitirmiştir.[85]
Akli tecrübe diğerlerinden çok Rasuller için gereklidir.
Allah'ın risalet için seçmiş olduğu kimseler arasında zamanın
pişirmediği, hadiselerin yontmadığı birisini bulamayız.
Böylesi sağlam bünyeli, yüksek asaletli ve zorluklara sabrı,
tehlikelere göğüs germeyi nefislerinde toplamışlardı."
"O Hevasından
konuşmaz."[86]
69
Bu Rasul a.ın Allah'ın vahyini tahripten uzak olduğunu, vahy
almadığı alanlarda heva ile değil, vahyin esprisine yakın bir
çözümü içtihadı ile belirlediğine işarettir. Bu arayışta
yanılması mümkündür, ama bu yanılgının düzeltilmemiş olması
mümkün değildir. Bu usve olacak bir Elçi için masumiyet
ilkesine terstir.
70
Mahkeme ettiği insanlar için yalan söylememelerini isteyen
Rasul, kendisinin de bir insan olduğuna, şehadetlerin
kendisini yanıltıcı bir faktör olabileceğine dikkat çekiyordu.
71
Siretin Mekke dönemini ya da Kur'an'ın son cüzünde Abese
suresini nuzul nedeni ile birlikte okumuş olanlar sureye de
adını veren Abese olayını bilirler. İslami hareketin
belki yeni Ömerler kazanabileceği bir tebliğ saatinde, boş
vakitlerde, Erkam'ın evindeki muhabbet gecelerinde,
Kur'an okuma gecelerinde kendisi ile bolca konuşma imkanı
bulabilecek bir Ümmi Mektum'un Rasül.e sorduğu soruyu
Peygamber zamanlama açısından yanlış bulmuş, soruya cevap
vermeyerek başka bir uğraşısı olduğunu anlamasını istemişti.
Ama tezekki öğrencisi sualini bir kaç kez yineleyince, Rasul,
yüzünün ekşimesi, mimikleri ile O'nu, başka zaman sorması
gerektiğine ikna etmek istedi.
72
Rasul'ün burada yaptığı, hareketin daha lehine olacak bir
tavrı yakalama ictihadıdır. Ama vahy dilinde bu, yergi konusu
oldu ve Rasul itap edilerek risaletin, "Mekki Tenvir"in
ilerisi için okuyucularına kötü bir miras bırakması önlendi.
Hz.Rasul bu yaşlı A'mayı her gördüğünde " Rabb'imin kendisi
için beni itap ettiği kul" diyerek latifede bulunurdu.
73
Düzeltilme tilavet olunmayan bir vahyle, Cibril ile
Rasülün ayetler dışı buluşması türünde bir ikazla yapılmadı.
Tilavet olunan, mütevatiren, tahrip olmaksızın kıyamete kadar
korunacak "ez-Zikr" içine alındı. Böylece Hz. Rasul'ün
biyografisindeki düzeltme de, Yunus'un siretindeki
düzeltme gibi,[87]
Nuh'un,
İbrahim'in siretindeki düzeltme gibi
kitaplaştırıldı, söylentilerden, töhmetlerden kurtarılmış oldu.
74
"Yanındakileri kov, bizim için ayrı meclisler kur" gibi
pazarlıklarla gelen Mekke eşrafının tekliflerine iltifat
etmemekle uyarıldı Hz.Rasul. Uyarılmasa belki bu tür ictihadi
hataya düşmesi, usve olacağı için sonraki "Mekki İnkılaplar"
için bir yanlış miras bırakması mümkün olabilecekti.[88]"
75
Zulumat'ın yerle bir edidiği "Medine Inkılabı" ardında
mü'minleri, insanları salat için Mescidi Nebi'ye nasıl
çağıralım?" tartışması içinde buluyoruz. İbnu Umer'in
nakline göre Hristiyanların çanını, Yahudilerin borusunu
teklif edenler olur.
Umer'in
teklifi ise "insan sesi ile çağrı"dır.
Umer'in ictihadı
Rasul tarafından da onaylanır ve Bilal Salat'a çağırması
için görevlendirilir..."Es- Salatu camiatun."
76
Enfal 67-68 ayetlerini okuyanlar[89]
Bedir savaşından sonra esirlere yapılacak muamele hakkındaki
Rasul ve öğrencileri arasında geçen tartışmaları hatırlarlar.
"Bir Rasul'e yeryüzünde ağır basmadıkca esir almak
yaraşmazdı..." Müslüman çocukları okuma yazma konusunda eğiterek
azad edilen tutsaklar..
77
Daha Bedir Harbi için yer seçiminde başlamıştır Önder ile
askerler arasındaki meşveret.. Su başına Kureyş'ten önce
varmayı amaçlıyorlardı. Hubab b. Munzir "konaklanan
yerin ileri ya da geri gitmeye müsait olmadığını" söylüyordu.
Hz.Rasul'e bu kararın "ictihadi mi yoksa vahy mi?" olduğunu
sorması ardından, Rasül'ün "kendi taktiği olduğunu" öğrenince
"Burası uygun değildir. Orduya emredin de en yakın su başına
kadar ilerleyelim. Bizim kuyudan başka bütün kuyuları imha
ederiz, sonra da bir havuz yapar su ile doldururuz. Düşmanla
savaşırken biz su çekeriz onlar içemezler" dedi. Ve Rasul' ün
onayı ile öyle yapıldı.[90]
78
Nisa 59'da ki[91]
ihtilaf edilen olayları, "Allah ve Rasulüne döndürme" emrini
hatırlayanlar burada, fıkhetme kavşağına gelirler. Ayet
herşeyden önce "Ulu'l-Emr" ile etbaının ihtilafını
hayatın realitesinden görerek yermemiştir. Sonra ihtilafın
askıda bırakılmasını değil çözümünü istemiştir. Çözüm için iki
kaynağı göstermiştir. Peki ihtilaf, kaynağın ikincisi olan Hz.
Rasul ile, Onun Ulul-Emr'in başı olması yönü ile olusa,
ki yukarıda ki olay böyledir, ne olacak?
79
Önce Rasul'ün uygulamasının "bir sünnet (vahy) mi yoksa
içtihadi yani Ulu'l-Emr yönü mü" olduğu ayrılacaktır.
İkinci yönü ise O'nun görüşleri de diğer içtihadlar gibi
tarışmaya açık olacaktır.
[92]
80
Hendek savaşında, Medine Kenti'nin nasıl savunulacağı sorunu
vardır. Selman "Biz İran'da iken muhasaraya uğradığımız
zaman şehrin etrafında hendek kazardık" demesi üzerine Rasul
a. bunu uygun bularak hendeği kazdırtır, bizzat kendisi de bu
kazı olayında çalışır.
[93]
81
Enes'in anlattığına göre, Rasulullah Rumlara mektup
yazmak isteyince, "Rumlar mühürsüz mektubu okumazlar" denildi.
Bunun üzerine gümüşten bir mühür yapıldı. Enes
anlatırken "parlaklığının hala gözleri önünde olduğunu" söyler.
Üzerine "Muhammed Allah'ın Elçisi" ibaresi kazılır.
Rasul fakihlerin bu içtihadını kabul eder.
82
Rasul'ün öğrencileri arasında ictihadi ayrılıklar, olayın
Rasul'e döndürülmesi ile ilgili olarak da hayli çok sayıda
örnekler vardır.[94]
83
Rasulullah buyurur: " Hiç kimse salatını Kurayza oğulları
toprağı dışında kılmasın." Buyruk bu kadardır. Askerlerin bir
kısmı oraya varmadan namazın vakti girer. Bir kısmı salatı
Rasul'ün emri gereği kılmazken bir kısmı "Rasul'ün kastı bu
değildir" diyerek salatlarını ikame ederler. İbn Ömer,
olayın Rasul'e aktarıldığında, Rasul a.ın "hiçbirini yanlış
bulmadığını" anlatır.
84
Bu ve benzeri örneklerdeki ihtilaf, İslam tarihi boyunca iki
ayrı eğilim halinde devam ettirilmiştir. Sünni dünyanın "Ehli
Hadis-Ehli Rey" ayrımı, Şii dünyadaki "Ahbariler ile Usuliler"
arasındaki ihtilafın en önemli nedeni bu nassları anlayıştaki
ayrılıktır. Fakih için bir tarafın yanılmış olduğunu anlamak
güç olmasa gerek. Ama yanılgılarındaki neden emrin lafzına
itaattan kaynaklanmaktadır. Sonra Rasul'ün iki uygulamaya da
ses çıkarmamasını, ihtilafları (insanların fıtratlarından
kaynaklanan ihtilafları) yok saymak, ümmet için yalnız bir tek
çözümü kanun haline getirmek isteyen zorbaların nazarına
sunulur.
Ama her
ihtilafta durum böyle midir? Bazen nassın lafzına sadakat
adına yapılan cürmler affedilmez boyuflara ulaşabiliyor.
85
Başı yarılan bir mücahid "cünüblükten dolayı yıkanmayıp yerine
teyemmüm etmesi" konusunda fetva istemişti. Gözle görülen bu
derin yaraya rağmen adama yıkanması için fetva vermediler.
Yıkandı ve öldü. Olay Rasul'e intikal ettiğinde hiddetlendi
"Allah da onları kahretsin. Adamı öldürmüşler. İlmin anahtarı
sormadır, bilmiyorlarsa bilenlere sorsalardı "' demiştir.
86
Cevap veren adamı düşünün.
O, ilimle, Qur'anla,
hadisle cevap verdiğini sanıyordu. O'nun nazarında ilim
nakilden ibarettir çünkü, üzerinde konuşmak, kastını, illetini
anlamaya çalışmak, zahire muhalet etmek, reyle, istihsanla
fetva vermek, heva ile amel etmektir! Oysa onların bu tutumu
Rasul'ün dilinden cevabını almış, bir önceki örnekte olduğu
gibi hoşgörü ile karşılanmamıştır.
87
Nassların zahirinde takılanların yanılgısı bu olunca,
imamların kavillerinin zahirinde takılanların cevapları ne
olur acaba? Arapca bilgilerini, köhnemiş medrese eğitimlerini
cehaletlerinin önüne bir perde gibi serip fakihlerin önünü
tıkayanlar, Rasul ile ahirette karşılaştıklarında, Allah ile
başbaşa kaldıklarında alacakları cevabın bundan çok farklı
olduğunu mu sanırlar?
88
Ya hareket içinde yetkinleşmeyen insanlar için, Qur'an'a
dönüşü sanki onun zahirini okumak, ayetlerin, arkaplanını,
Rasul'ün fakih yönünü tanımamak yeterli imişcesine delil ile
amele çağıranların bu kıssadan alacakları ders yok mudur?
Zahirle amele rağmen, bu sığ ictihadlara rağmen "Aman efendim
ictihada bile ne luzum var ortada nass varken?" yanılmış
olmayacak mıdır? Taklidin çirkin çağ-rışımlarını ön plana
çıkarıp ihtisasa saygıyı, bilmediğini yetkin kişilerden
sormayı çok görenlere ithaf olunur.
89
Bir seferde bulunan iki sahabe salatın vakti girince su
bulamazlar, teyemmümle salatlarını eda ederler. Sonra vakit
çıkmadan su bulurlar. Birisi abdest alarak namazı yeniden
kılar, diğeri ise bana gerek olmadığını düşünür. Rasül ilk
uygulamayı kendi sünnetine uygun bulur, ikincisi içinse "iki
kez ecir alacağını "söyler ve her iki uygulamayı da meşru
görmüş olur.
90
Amr b. As bir seferde cünüblükten teyemmüm ederek namaz
kıldırır. Cemaat
durumu Rasul'e arzeder. Amr'ın savuması: "Allah'ın
kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın, buyurduğunu
işittim" olur. Rasul de tebessüm eder.
91
Fakihlerin gerek ibadi dedikleri gerek muamelat içinde
gördükleri hayatın değişik alanları ile ilgili ashab ve Rasul
ictihadlarına sahibiz. Ashabın bütün bu değişik ictihad
şekillerine rağmen fıtri ve ilk fıkhi çabalara sahne olan bu
asır, yine de
Subhi es Salih'in dediği gibi "bir vahiy
asrı"dır. "Çünkü Allah Rasulü'nün bu içtihadlar karşısında iki
tavrı oluyordu: Ya Allah'ın hükümlerine uygun düştüğü için
tasvip ediyor ya da düzeltiyordu. Bu durumda Allah Rasulü'nün
sözüne dönmekle ashab, aynı zamanda vahye de dönmüş
oluyorlardı."
92
Hz. Rasul'e halk çeşitli olaylar hakkında sorular soruyorlardı.
O da
onlara cevaplar veriyordu. Huzuruna bir dava getirildiğinde O'nu
hallediyordu, bütün bu olayların herbirinin görgü tanığı az ya
da çok oluyor, kiminin şahid olduğuna bir diğeri şahid
olamıyordu. Bu nedenle onun uygulamaları sonraki dönemlerde
mü'minlerin ihtilaf nedenlerinden biri olacaktır.
93
Hz. Rasul abdest alır, sahabe O'nun abdest aldığını görür, bu
sebebtir demekten gördükleri ile amel ederlerdi, diğer
ibadetler için de buna benzer örnekler verilebilir, abdestin
farzının dört olduğunu hiçbiri bilmezdi belki de, çünkü bunlar
tartışma alanına girmemişti henüz. Aslolan sünneti ile farzı
ile Rasul'ün yaptığını aynen yapmaktı, bu nedenle "ayakları
ellerden önce yıkayınca, tertip bozuldu mu acaba?" gibisinden
endişeleri onlar arasında görmüyoruz. Bunlara fıkfın matematiğe
döküldüğü sonraki asılarda rastlayacağız. Kimi haklı ve
yerinde olan nedenlerle, kimi de bizce pek anlan verilemeyen
gerek-celerle...
Fakihlerin Velayeti'nde Tenvir
94
Fıkhın bir otoride ile ilişkisi hareketin başlangıcından beri
vardır. Önce, hareketi daha iyi bir noktaya götürecek
kişilerin seçiminde başlar bu sorun. Bu seçim Allah'a olan
itaatin yanında seçilmiş olan öndere itaati de doğurur. Önder,
iş konusunda muttebileri ile meşveret etme durumundadırlar. Bu
nedenle ilimde rasih önderin rehberliği, hareket ile başlar,
Medine Yönetimi'ne dek uzanır.
95
Fakihler toplumsal ilişkilerinde konumlarını belirlemişlerdir.[95]
Alıcısı olduğu konularla vericisi olduğu konuların ayrımını
yapmıştır. Fıkheden kalbi onu "Ya eyyühellezine amenu"
hitabına mazhar bir daire içerisine çekmiş, bu andan itibaren
yüklendiği sorumluluklarını bireysel ve toplumsal hayatında
yerine getirmekle ödevli bilmiştir kendini... Bu ödevin bir
uzantısı da kitlelerin fıkhetme-fehmetmelerine yardımcı olma,
klavuzluk etmedir.
96
"Fakih olma Peygambere benzeme eylemidir diyor." bir bilge.
"Tek farkla ki ona vahy gelmez." Elinde sımsıkı tuttuğu bir
Kitap vardır. O kitabı okur, Rasul'ün kürsüsünden halka onu
tebliğ eder, tebyin eder. Kitab'la çözümlediği sorunlar
içtihadi ise onları mutlaklaştırıp şablona dökmez. Kendi
görüşleri ile Kitab'ın doğruları arasındaki farkı ortaya koyar.
Aynı endişeleri paylaşan insanlara karşı yüreği açıktır.[96]
97
Hira'yı yaşayan insanlarla Hira'dan birlikte çıkmak ister,
halkına kendini değil, Kitab'ı götürür. Toplumun
taşkınlıklarını bertaraf ederek, onların yerine tuğyan
kürsüsüne kurulmayı düşünme-mektedir. Bütün işlerinde
meşvereti ilke edinir. İnsanlara karşı, mü'minlere karşı
sorumluluğun bilincindedir. Topluma, geçmiş ve geleceği ile
tarihe karşı sorumludur. Kendisini tarihsel süreçte sağlam bir
temel üzerine oturtur. Qur'an'ı kirleten mirası, Qur'an
üzerinden ayıklamayı, Qur'an'ı salt kendi anlayışından ibaret
görme yanılgısından uzaklaşmayı, el veren, gönül verenlerle
birlikte başarmak ister.
Tenvir Vasatı
98
Fakih konumunu saptadıktan sonra merhaleler konusunda Allah'ın
sosyal yasasından (sünnetullah) çıkarımlarda bulunur.
Mekki-Medeni ayrımı zamansal/ düşey bir ayrımdır. "Darul-Harb"
ve "Darul-İslam" tasnifi ise mekansal bir ayrım...
99
Mekki toplum, Mekke'de inen ayetlerin sınırladığı bir Qur'an'ın
yürürlükte olduğu toplum anlamına gelmez. Her Rasul'ün, her
tecdid hareketinin, her bis'etin başlangıcında zamansal tasnif
bakımından bir "Mekkilik" vardır. Ve bu Mekkilik, toplumlara,
çağlara göre değişkenlik arzeder. Kur'an'ın bütününe muhatap
olduğunun bilincinde olan tenvir yönlendiricileri kendi
dışlarındaki arızalar nedeniyle kimi ayetlerle toplumlarının
mükellef olmadığını, Allah'ın vus'atın üs-tünde kuluna bir şey
yüklemediğini merhaleye uygun olarak açıklarlar. Bu,
fıkıhcıların, "sıhhat şartları/ semavi arızalar" başlığında
incelediği konulardır.
100
Evet, Tevhidin Mekki tebliği demek, tevhidi tenvir için yalnız
Mekki ayetleri varsaymak demek değildir. Bu bir tedrici eğitimdir,
her Rasul'ün Mekke'si diğerinden ayrılık arzeder. Küfrün
mahkum etmediği bütün ayetler, bütün yönleri ile yürürlüktedir.
101
Arzın herhangi bir yerinde Medine'sine ulaşan bir "Tenvir
Hareketi", Rasul'ün Medine'si boyutunda olmasa da, kendi
kültürel tec-didini Qur'an'la sağlamasını yapamasa da, kendi
dışındaki Mekki hareketler için yeni bir konum belirlemeyi
zorunlu hale getirir. Bu, hareketin "mekansal konum" belirleme
zorunluluğudur. "Darus-Sulh" 'de Cahiliyye'den Nur'a geçiş
çalışmaları, "Medinesi olan bir Mekke" bilinci içinde
gerçekleştirilir.
102
Fakihin velayetinde fıkıh toplumunu oluşturmuştur. Fakih,
islam ulusunun tarihsel yazgısını, düşünce okullarını tanıma
durumundadır. Hira'sında gerçeğe meftun olan fakihler için
rasullerin kıssaları bir ivme verir. Allah'ın uluhiyet ve
rububiyetinin kendisini çektiği ubudiyet dairesi dışına
taşmamakla gerçekleşeceğini anlamıştır, böylece tenvir kıyamı
başlar. Önce kendisinin leh ve aleyhinin bilgisi ile donanır,
sonra toplumun leh ve aleyhine olanları saptar.
103
Fakih, Tevhidi topluma götüren kişilerin "Peygamberlerin
sorguya çekildikleri şeylerden sorguya çekileceklerinin"
bilincindedir. Bu nedenle onun okuması, araştırması, tecessüsü
kişisel tatmini için değildir. Allah'ın içinde yaktığı ateşi,
ışığı levmedenlerin levminden çekinerek söndürüp karanlıkta
yürümez. Rasulsüz dönemin fakihlerinin çalışmaları, çözümleri
icmalen bilgisi altındadır.
104
Toplumsal değişim için çalışmanın, bireysel değişimin
rükünlerinden olduğunu bilir. Aydın için fıkıh, kendi bireysel
değişimi ile başlar, öncekilerin sünneti, başka coğrafya
aydınlarının tecrübeleri hep masasının üzerinde olmakla
beraber
[97]
kendi toplumunun leh ve aleyhinde olanların tesbitini hareket/
davet/ tenvir fıkhını toplumu ile başlatmıştır. Geçmiş ekoller,
çağdaş hareket ekolleri ile çalışmasının barışık ve çelişik
yönlerini saptar. Her Rasul'ün Mekke'sinin, her Muceddid'in
çevresinin değişebilen yanları ile insan olmasından
kaynaklanan değişmez kesin yanlarını bilir. Önceki örnek
çözümlerde tercih yapması da bir nevi ictihad olduğu için,
yeni konularda hareketin geleceğe özgün örnekler bırakıcı
ictihadlarının olabileceğini, bu bakımdan geçmiş mirasdan
yararlanma zorunluluğunu, onu tarihsel hizbiliğe götürme
zorunluluğunu da tazammun etmediğini bilir.
105
Hira'yı yaşayan, önce herşeyi sıfırdan başlatan, tekerleği
yeniden keşfeden değildir. Geçmişin zamana bağlı, örfe bağlı
sorunlarını çözme de yöntem ve çözümlerini etüt etme gereği
duyar.
106
Toplumsal değişimin
fakihleri, yalnız bir sanatcı, filozof, akademisyen değildirler.
Halk içinde, muvahhid bağlılarının ve zaafa uğrayan
mazlumların yazgısına ortak, onların sorunlarına vakıf, Rabb'
ine karşı içinde bir sorumluluk duyan, mahşerin yakıcı
sıcağını, sorgulamanın dehşet verici ürpertisini içinde
yaşayan insandır.
107
Fıkhın insanlar açısından konum saptaması da yapılma
durumundadır. Konum
tesbiti tebliğle birlikte gündeme gelir. Muhatabın "evet ya da
hayır'ına göre..." Toplum önce "Ey insanlar" hitabı ile karşı
karşıya getirilir. Hükümlerin vaz' sıralaması ise bu
merhaleleri saptama da fakihlerin görevidir. Hira'yı yaşayan
insan, konumunu, toplumunun konumunu saptamış insan demektir.
Bireysel ve toplumsal değişimin yasaları konusunda Qur'an'ın
açık ibareleri ona ihtiyaca mahal bırakmayacak denli bir "tenvir/nida
fıkhı" kazandırmıştır, ona düşen dekorasyonun tedvini, iç
düzenlemenin yapılmasıdır.
108
Yozlaşmış bir kültür içinde başlayan tenvirde, Hira'sını
yaşa-yan aydın, bu mükteseb fıkhi kültür içinde harekete
başlama durumundadır, onu ayıklamak zorundadır. Tecdid
tamamlandığında harekette kendi fıkhını doğurmuş olacaktır. Bu
nedenle fıkıh-toplum-velayet arasında sıkı korelasyonlar
vardır.
109
Fakih insanlara Allah'ın dinini tanıtır, atalarının diniyle,
mezhebiyle çatışsa bile, hakkı batıla karıştırarak sunmaktan,
Allah'ın bakışlarını üzerinde hissettiği için utanç duyar.
Onun için önemli olan insanlarca aklanma değildir. Allah'a
vasıl olduğunda, ona toplumunu sorduğunda hesabını
verebileceği ameli yapmış olmanın mutluluğunu, Rabbi'nin "
Buyur gir ülkeme, gir cennetime" davetini işitmenin çıldırtıcı
mutluluğunu, hazzını tatmak ister.
110
Kendisine ulaşan sahih senetli, Qur'an'a paralel Rasul'ün
sözlerini baş tacı bilir. Bütün insanların ve kendi sözlerinin
üzerinde bilir. O'nun sözleri, eylemleri, sırattaki işlaret
levhalarıdır. Sünneti diriltmek, bid'atları iptal etmek
yanlısıdır. En büyük sünnetin Allah'ın Qur'an'ı açıklamada
gösterdiği sünnet olduğunu bilir.
111
Rasul'ün emanetini, tarihin kestiği yerden alıp üstlenir.
Ali ile biten bir dönemin, bir sünnetin diriltilmesi
yanlısıdır. Budur onun konumunu belirleyen.
112
Ya da "Ali ile biten bir dönem"in öncesini andırır
konumu, artık
Ali gibi, Ammar gibi kanının son
damlasına kadar o emanetin korunması yolunda sünneti izler.
113
Topraklar emanetten soyunmuşsa, gasıplar ülkeyi talanda iseler,
yalnız Allah'ı bir tanır, halkına yaslanır.
Hüseyn gibi
kanının son damlasına kadar o toplum sünnetinin diriltilmesine,
taşkınlığın, kolonyalizmin ellerinin kırılmasına çalışır.
Merkezi tuğyanın hareketi bölücü tekliflerini
Ebu
Hanife firaseti ile kavrar, içinde olmasa da Zeyd'e
dua ve parasal yardımlarını ulaştırmaktan uzak kalmaz.
Halkının taşkınların yanında olduğunu görürse, acıyı yüreğinde,
yüreğinin ta derinliklerinde duyar, O'nu veli edinenlere karşı
bir Mus'ab kesilir, Yesrib toprağında gibi, bir
Cafer kesilir Habeş toprağında gibi, Gıfar'ın içine dalar
Ebu Zerr gibi.[98]
Ardına bir ordu katar da döner Devs'in delikanlısı Tuleyb
gibi.
114
Hummalı bir çalışma içindedir. Küfrün darında Erkam'ın
evlerini inşa eder. Harbin darında değilse eğer, tevhidle
tanışmaya muhtaç halkına karşı daha mülayimdir, toplumda "emin
olarak kalma" sıfatlarını parçalayıcı hareketlere tevessül
etmez.
115
Fakih toplumda salt Allah'ın sözlerinin ekber olmasının
kavgasını veren insandır. Kavgasının yegane sebebi, Allah'ın
sözlerine karşı yükseltilen sözleri zelil kılmadır. Toplumunu,
çağını, coğrafyasını iyi etüt etmiştir. Kaldırdığı her
münkerin yerine Ma'rufu koymakla ödevlidir. Maruf ya Allah'ın
sözleridir ya da Allah'ın sözlerine istinad ettirilen
fakihlerin sözleri...
116
Bilir ki fakih, Mekke tebliğinin önderini Allah seçmiştir. Ama
Mekki toplumlarda, toplumsal dönüşümü başlatan hiç bir aydın
liderlik konusunda Rasul a. gibi değildir. Aynı kavgayı veren
değişik coğrafya aydınları ile biraraya gelme, Kur'an'a dönüşü
onlarla birlikte gerçekleştirme, beşerin onun üzerindeki
tahakkümünü birlikte kaldırma durumundadır.
117
Mevdudi
'(ö.1979)nin altını çizdiği tecdid/ teceddüd ayrımının
farkındadır. İçtihadı bir sululuk olarak anlayan,
Mustafa
Sıbai'nin (1915-1964) " Güneşi, ayı, ağacı reforme etmek
isteyenler" esprisinde ifadesini bulan şaşkınlığın farkındadır.
118
Aydın her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğunu bilir,[99]
ümmetin önüne yeni ufuklar açar. Böylece içtihad ile islam her
çağda, çağların ilerisine sıçrar.
119
Bis'et, Hirayı yaşayan insanla başlar, bu bakımdan başında
fakihin bulunmadığı bir islami hareket
Kelim Sıddıki'nin
dikkat çektiği gibi mümkün değildir. Hareket kendi tabii
gelişimi içinde sonraki nesilleri yönlendirir.
120
Tenvir bir yıkım ameliyesi değil, bir yapım ameliyesidir. İlgi
sahasına akil olan kitlenin bütün fertleri girmektedir. Her
ferdin biyeysel değişiminde ona yardımcı olmayı, tenvirini
görev bilir, onun elinden tutar, yolda ona eziyet veren
şeyleri kaldırır.
121
Tenvir bütün bir kitleyi ilgi sahası içine aldığı için siz,
onu ne bir akademi çalışmasına benzetebilirsiniz ki yalnızca
belirli puanları alamayan kişileri dışlayabilesiniz, ne bir
anonim şirket sözleşmesidir ki limit meblağa malik olmayanlara
kapıyı kapayabilesiniz, ne bir sanat galerisidir ki estestik
zevki olmayanlara vize vermeyesiniz, ne bir futbol takımıdır
ki yaşlıları sahadan uzaklaştırasınız. Onun toplumun her
kesimi için proğramı vardır, tenvir realiteye sır çevirmez.
Musablar ve Muazlar
'Allah'a İman Edin' Nida'sının Münadileri
122
Fakihlerin
velayetinde tenvirin Mus'abları, Muazları
yetiştirilir. Kitabı özümseyen, Kitab'ın satırlarını caddelere
taşıran insanlarını, önceki tenvirlerin Mus'ab ve Muazların[100]
misyonuyla yükleyerek yetiştirir. Fakih kitleleri yıllar boyu
avutup kendi ayakları ile yürür duruma getiremez çalışmaların
vehametini bilmektedir. Kendilerinden sonra ümmete velayet
edecek Mus'ab[101]
ve Muazları bir iç eğitimle, önceki ıslahatcıların,
ınkılabcıların mirasından süzülerek yetiştirilme durumundadır.
123
Fakih ancak gücünün yettiğinden sorumludur. Hareketteki
tecrübi ağırlığı Mus'ab ve Muazları
yetiştirdikce fakih için dengelenmeye başlar.
124
Fakih, Mus'ab'ın Muaz'a dönüşümünde, onu
sahasının yetkini kılma çalışmasında onun üzerinde titrer.
Başkalarının görüşlerinden kendini müstağni kılacak hilkat
garibelerinin yetişmesine izin vermez. Girift konularda
terlemenin şartlığını, susmanın yerine göre kişinin
fakihliğini gösterdiğini öğretir. Fakihin sadece haramları
helal kılmada değil, helalleri haramlaştırmada da mesul
olduğunu, bu nedenle ölçü ve dengeyi ayarlamayı öğrenmesi
gerektiği üzerinde ısrarla durur.
Mus'ablar
125
Mus'ab ve Muaz, Rasul'ün denetimindeki harekette
iki ayrı merhalenin fakihleri, müctehidleridir. Mus'ab,
şeriatlerin tafsili olarak inmediği bir dönemde insanlar için
öğretmenlikte bulundu. Bu nedenle biz onu "detayda
uzmanlaşmayan, sadece akıde tebliğcisi durımundaki sonraki
tenvir hareketi müntesipleri" için sembol bir isim olarak
kullanabiliriz.
126
Fıkıh her insanı kuşatan bir mükellefiyettir. İnsandan önce
akıdede fıkhetmesi istenir. Dinullah dairesine giren için,
eylemlerinin kendisi için yarar ya da zarar yönlerini öğrenme
sorumluluğu başlar. Mus'ablar Qur'anla Tevhidi Hareket'in
mantalitesini kavramlar. Qur'an okumaları onları hareket
içince silik bir kimlik olmaktan, aktif, geniş anlamlı
ictihadlarıyla ona katkıda bulunan bir düzeye eriştirir.
127
Geçmiş mirasın çıkarımlarını öğretmenleri ile mukayeseli
olarak tartışabilir, Rasullerin uygulamalarını müzakere eder.
Arkaplanını bilmediği, alt yapısına vakıf olmadığı konuda sığ
tartışmalara girmez. Hareket içinde yetiştikce, yetkinleştikce
bu anlamlı suskunluğun anlamlı konuşmalara döneceğini
anlamıştır.
128
Mus'ab bir dönüşüm işcisidir, Allah'ın ayetlerini
topluma okuyan bir öğretmendir. Kur'an'ın mesajını kavramıştır.
Rasullerin verdiği kavganın ne için olduğunu bilmektedir.
Tevhidi Toplum'un ileri merhalesinin nasıllığı konusunda
icmali bir bilgiye sahiptir. Allah'ın boyasından,[102]
ümmetin vahdet etme gereğinden, rububiyet ve ubudiyet
dairelerinin ayrımından, ölümden sonra dirilmenin her nefs
için kaçınılmazlığından, büyük yargılamanın o gün olacağından
haberdardır. Çalışmasının ne onurlu bir çalışma olduğunu,
Mağara delikanlıları gibi,
İsa'nın havarileri gibi,
Musa'nın Nakibleri gibi,[103]
Yesrib'in ensarı gibi insanlık tarihi kadar eski, doğruların
yanlışlara verdiği onurlu savaşımın izleyici olma mutluluğunu
duyar. Qur'an okuması ona bu bilgilendirmeyi kazandırmak için
yeterli olmuştur. Artık toplumu da bu kitapla tanıştırması,
onu sevdirmesi, onunla dirilmeyi öğretmesi gerektiğini idrak
eder. Bu ilk aşamadır kendisi için. Arkadaşlarını,
kardeşlerini, ebebeynini, akrabasını, tüm ilişki çevresini,
iletişim kurabildiği bütün sahayı kuşatan bir faaliyet alanı
belirler.
Tenvir İçin İstinbat
129 Bir çevirmenin aracılığı ile tanıdığı Allah'ın vahyine olan
tanışıklığını daha bir derine indirme tutkusuna kapılır
giderek. Bu nedenle kendisi üzerinde de özel bir yetiştirme,
her günde bir öncekini aşma proğramları hazırlar. Allah'ın
kitabını vahyin orjinal dilinden tanımaya çalışır, meal
okuması onu bu tanışıklığı gerçekleştirmesinin şart olduğu
sonucuna götürmüştür.
130
Kur'an'ı anlamada henüz Muaz gibi değildir . Hukuksal
ictihad için elindeki ayetlerinin çevirisinin yeterli
olmadığını bilmektedir. İngiliz, Fransız, Türk, Peştu dilinin
Mus'abları ellerindeki Meal'in Allah'ın vahyini tanıtan bir
çeviri olduğunu bilirler. Çeşitli anlamlara gelebilen, yerine
göre bütün bu anlamları birlikte taşıyan kelimelerin karşılığı
başka dillerde her zaman bulunmaz, dilin yapısından,
ifadesinden kaynaklanan sorunlar ancak o dilin mantığı
kavranarak çözülebilir. Bir başka dile bir metni olduğu gibi
aktarmak her zaman mümkün olmaz. Çevirmen yetersiz kalabilir,
hata edebilir, hatta kasıtlı olabilir. Kendi çağının etkisinde
kalabilir. 80 sonrası Türkçe Meal hazırlayanlardan
Bulaç'ın
dediği gibi "nihayetinde çeviri bir içtihaddır, kelime seçim,
karşılık bulma bir ictihaddır;" çeviriye tabiyet ictihada
tabiyettir.
Kitab'ın Anlaşılırlığı
131
Mus'ab bütün
bunlara rağmen "Meal" ile tevhidin dünya görüşünü kavramıştır,
Allah'ın dini içinde bulmuştur kendisini, O'nun sevdalısı
kesilmiştir, O'nun evrene, araştırmaya yönelten apaçık
ayetlerini anlamıştır, Allah'ın emirlerini detaylara kadar
inmese de genel hatları ile bilmektedir.
132
İbrahim'in Melik'le tartışmasını,
Musa'nın
toplumunu çölden nasıl geçirdiğini, evren, doğa, insan, toplum
hakkındaki kitabın yargılarını mealin insana kazandırmadığını
hangi şaşkın iddia edebilir? Hangi şaşkın Arapça bilgisinin
arkasına gizlenerek, senelerini verdiği medrese eğitimine
rağmen, bir lise delikanlısının Allah'ın vahyini mealinden
tilavet ederek kazandığı firaseti görünce bir cehdle kendini
yenileme ihtiyacı duyacağına, "Bırak onu, Allah'ın Kitabını
sen anlayamazsın" yollu kitaba giden yolda vizeler
oluşturabilir?
133
Mus'ab Qur'an sayesinde kendini ilahi iradeye teslim
etmiştir, sorumluluğunu idrak etmiş, o büyük kültürün çağında
hizmetcisi olmada yerini belirlemiştir. O lugat farelerinin
kendilerini kurtaramadığı bilgilerden mahrum olmasına rağmen,
onları çoktan geride bırakmıştır bile.
134
Mevdudi
"Bir İngilizce kanun metnini anlamak için bile onun dilini
bilmeye gerek duyulurken, bir virgülün bile yerinin
değiştirilmesi için kanunlar çıkartılırken, hukuki anlamdaki
ictihad için mealin yeterli olduğu" söylevinde bulunanlara
taaccubla bakar, hukuksal ictihad için dil ve diğer şartları
düşürmek isteyenlere sorar, "Söyleyin, hangi şartı düşürmek
istersiniz? Hiçbirisini düşüremeyeceklerdir."[104]
Amelî
Okullarla İlgisi
135
Mus'ab
kendini tarihsel ekollerden birine bağlamada özgürdür,
öğreticisine sorduğu suallere aldığı cevaplarla da hareket
edebilir, dikey tercihlerde delil varsa ma'rufa itaatle
yükümlüdür, ulul-emre itaati marufla
sınırlıdır. Ümmetin birliği, hareketin birliği için dikey
tercihlere tabi olma durumu istismar edilmemelidir. Diğer
alanlarda delili kavrama durumunda ancak bir başka ictihada
tabi olabilir, delilsiz tercih, tercih değil, telfiktir ve
Mus'ab için batıldır bu. Bağlı olduğu ekolün zayıf
kavillerini, kuvvetli delillerin ışığında ayıklamayı
öğrenecektir. Bir kentin medresesinin, bir tarihsel hizbin
çözümlemelerinin tutsağı olmaz.
136
Toplumun geleneksel, süzülmemiş ilmihallerine tabi kesimi için
sadece üzülür, bu ictihadi bağlılıkları, atalar dinine
tabiyet olarak görme marazına yakalanmaz. Fıkıhtan kendisi ve
organik bünyesinin leh ve aleyhinde olacakları bir iç disiplin
içinde öğrenir, toplumun kültürel bağlılığını sürdürdüğü
mezhebi ayrılıkları gerektiği kadarı ile öğrenir.
137
Girift ictihadi
konuları, çalışma arkadaşları içinde uzmanlar ekibine havale
eder, acil olanları ihtihadi kaydı ile cevaplar.
138
Tevhidi hareket bağlılarının herhangi bir fıkhi ekol seçimine
engel olmaz, onun için öğreticisi, yaşayan bir alim, çağının
ilmihal kitabıdır. O kendisi için gerekli olan fıkhi kültürden
yeterince istifade eder. Bilmediği konuları hangi kaynaklardan
öğreneceğini bilir ta ki sorulan sorulara cevap verebilir
olsun. Tıpkı Rasullere, meleklerin kanatlı olup olmadığını,
Zulkarneyn kıssasını, Hızır'ı sordukları gibi.
139
Sorunlardan
yola çıkarak, tebliğini onlara cevabı da içerir şekilde
zenginleştirerek halka ulaştırır. Malumatı yoksa susma
durumunda kalır, bu da ümmiler katında tebliğinin etkisini
azaltır, yoksa bilenin yanında bilmediğini itiraf bir
meziyettir."Allah ilmi, alimlerin kalbinden sökerek almaz,
hafızalardan silip sökerek almaz. Belki alimleri çekip alarak
ortadan kaldırır ve nihayet hiçbir alim kalmaz. O zaman
insanlar cahilleri başlarına geçirerek onlardan sorarlar,
onlar ise ilimsiz fetva verirler, hem sapar hem sapıtırlar."[105]
140
Evini boyayan adama boyacı denmez, bunun gibi kişinin bir
konudaki ictihadı onu müctehid kılmaz. Elbetteki evleri
yalnızca boyacılar boyamazlar, ama evini boyadı diye de adamda
boyacılık sıfatı kalıcılık kazanmaz. Mus'ab bunu
öğrenmiştir.
141
Qur'an'ın kendi dışındaki kaynaklara yaptığı göndermeler
dikkatini çeker. Anahatları ile tanıdığı Rasul'ün hayatını
daha bir ayrıntılı öğrenme arzusu duyar, Rasul'e ittibayı
emreden ayetler, onu Rasul'ün sözlerini tetkike götürür. Zanna
uymama buyruğu, Rasul'ün sözlerinin gerçekten O'na aid
olduğunu tespitte titiz olması gerektiğini kavratmıştır. O'nun
hayatında Rasul'ün Qur'an anlayışı, açıklayışı, çıkarımları
kendisi için düzeltici bir faktör olacaktır.
142
Artık kendisine
yol gösteren, kendisini yetiştiren öğretmenleri ile Allah'ın
çizgilerini tespitte tartışabilir, tartışmalarda görürüz onu.
Yerleşik tevhidi toplumun Muaz'ı olmaya hazırdır.
"Ey iman
edenler, Allah'a itaat edin, Rasul'e itaat edin ve sinden olan
Ulul-Emr'e..."[106]
143
Şimdiye kadar ayetin bu yanına olan sadakati, şimdiden sonra
hareket içinde piştikce sonraki bölümlere, o bölümlerin
gereğini yerine getirmeye itmiştir onu.
" Eğer bir
konuda çekişirseniz, onu Allah'a ve Rasulü'ne götürün. Bu daha
güzel bir sonuçtur."
144
Bu ister yaşayan öğretmenleri olsun, ister toplumu besleyen
tarihsel ekollerin önderleri olsun değişmez. O ihtisasa
saygılıdır, eğer bu ihtisas hareket içinde ise.
Akademisyenlerin çözümleri[107]
ancak fakihlerin onayından geçerse, Mus'ab'ın cehdi ile
kesişirse bir değer taşıyabilir. İhtisaslara olan saygısı,
mütehassısların yanılgılarını gördüğünde, onu Qur'an ve ilk
göndermesi olan kesin Rasul sözleri ışığında eleştiren,
alternatif çözümler önermesinden alıkoymaz.
145
Mus'ab artık fıkhın "ayn" olan yönleri dışında, "kifaye"
olan yönlerine kaydırmaya başlamıştır çalışmalarını, belki
fıkhetmelerine vesile olduğu onlarca insanı Mus'ablaştırmış
bir halde, onlara yerlerini terkederek, fakihlerin,
kurmayların sofrasındadır.
Muaz'lar
İçtihadın Asli Şartı
146
Fakih, fıtraten hukuksal anlamda ictihada kabiliyetli
gençlerin ümmete bu yönleri ile de kazandırılmalarına yardımcı
olur. Muaz, ince idrak, zihni berraklık, basiret, kalp
gözü işlerliği, zihin keskiniği ile temayüz etmiştir. Adil,
salih, dürüst bir kişiliği vardır. Sıdk ve Adl sıfatlarına
malik olmayan Nedve Evi'nden ücretlilerin velayetinden,
basiret sahibi muvahhidler uzak dururlar.
147
Onlar, bid'at sahipleri, tefekkür kudretleri ne denli yüksek
olsa da, Arapça da ne kadar üstad olsalar da fıkhetmeden
acizdirler. Muaz herşeyden önce ictihadın asli
şartlarını haiz insandır. Hükümlerin amaçlarına nufuz ettiği
için vahyin sukut ettiği alanlarda, tevhidin esprisini anlamış
bu insanların topluma klavuzluk etme hakları vardır. O,
tevhidi maslahatların hakiki maslahatlar olduğunun, haddi
zatında İbn Kayyım'ın dediği gibi "şeriatın bütünüyle
maslahattan ibaret olduğunun" farkındadır. Onu karartan,
adaletten zulme, rahmetten meşakkate çeviren her çözüm,
şeriattan uzaktır. Muaz'ın bu nufuzu onu, hevalarına
kurban müteceddidlerden ayırır.
İçtihadın Diğer Kaynakları
148
Muaz
merhaleye göre toplumsal çözümlemeleri ayarlayabilme
kıvraklığına haizdir. Allah'ın hükümlerinin illete bağlı
olanlarının farkındadır, illetin devam etmediği alanlarda o da
hükmün devamını keser.
149
İnsanların örflerini, aralarındaki ihtilaf nedenlerini, çağın
başka ideolojilerinin önermelerini bilir. Bunlardan gereki
olan kadarını tedris etmiştir. Mürsel maslahat. seddüz-zerayı,
istihzan, kıyasın işlevini ve işleyişini bilmektedir. Zaman ve
mekana bağımlı, niyetle takyid olunmuş hükümlerin farkındadır.
Bunları yetkin insanlar elinde bir iç eğitimle kazanır,
böylece tevhidi, şeriatı topluma münkir ve müşrik şeriatların
karşısında alternatifsiz tek şeriat olarak sunma imkanını
kazandırır tenvir hareketine...
150
Pratik hayatın proplemlerine derin bir vukufiyeti vardır,
tevhidi bütün benliği ile içine sindirmiş, Allah'ın emrine
vermiştir aklını, Allah'ın, toplumun.
151
Kur'an'ın ihtiva ettiği ayetleri icmalen bilmektedir. Onu
sayamayacağı kadar defalarca okumuş, sonra da orjinal dilinden
tanıma fırsatı bulmuştur. Esnevi'nin dediği gibi
Qur'an'ın hüküm bildiren ayetlerini bilme, onun bütününü
bilmeye bağlıdır.
Hz. Ali'nin " Noktayı bilmek,
Qur'an'ı bilmek" deyişi gibi.
152
Ahkam ayetlerini 500 ile sınırlı bilmez. İslami hareket için
Rasullerin kıssalarından çıkardığı onlarca ahkamın farkındadır.
Kıssalar da onun için birer istinbat ayetidir.
153
Mümkün olduğu kadar ayetleri ezber altına almaya çalışır,
ezbere bilmeme, ictihadına bir engel değilse de bilmenin
kazandıracağı avantajların farkındadır. Surelerin anafikri,
ayetlerin önce ve sonrası ile olan irtibatı, ayetlerdeki
kavramların Kur'an'ın bütünlüğü içinde kazandığı anlamları,
Kur'an ilimlerini öğrenirken üzerinde durduğu önemli
bölümlerdir. Hüküm vereceği konudaki nasih ve mensuh olup
olmadığını bilmeli der
Gazali[108]
154
Vahyin orjinal dilini öğrenme; Rasul'ün sözlerini öğrenme de,
İslam kültürünü tanımada da gereklidir. Böylece nassların
sarih, mücmel, has, amm, mutlak, mukayyed olanını
anlayabilecektir.
Gazali, Qur'an ve sünneti anlayacak
kadar Arapca bilmeyi, bir lugatı elinin altında bulundurmayı
şart koşar.[109]
155
O, Qur'an'dan doğrunun ne olduğunu çıkarmadan önce "doğru
düşünmenin yollarını " çıkarmıştır.
156
Dinin ikmal edidiği[110],
Kitap'da hiçbir şeyin eksik bırakılmadığı'nı[111]
bildiren ayetlerin ışığında Allah'ın dininde noksan bırakılmış
alan olmadığını idrak eder.
İbn Kayyım'ın dediği gibi[112]
farz, haram. ibahat yoluyla herşeyin hükmü neviler genel
kurallar halinde vardır. Genel kuralın bir özel olayı sembol
haline getirişine takılmamak gerekir. Kitap'da hiçbir şeyin
eksik bırakılmadığı ifadesi bu nevileri ayrıntılarda bulmanın
ve bu buluşun dinden olmasının delilidir. İsterseniz buna
kıyas deyin, hafi nass veya delil deyin, ihtilaf lafta
kalacaktır. Herşeyin hükmü ya ismen, ya ictihaden onda vardır.
157
Maide l04[113],
Zuhruf 22-23'[114]
de Allah, taklidi zemmeder. Nisa 83[115]
da ihtilafların nasıl istinbat edenlere yollanıp
çözüleceğinden bahseder. En'am 57[116],
Yusuf 40 da hükmün ancak Allah'ın olduğunu söyler. Tevbe 16[117]
da dinde yalnız Rasul'e uymayı emreder. İmran 103 de "Kitab'a
sımsıkı sarılın" der.Tevbe 31 de kişinin haram ve helal
belirlemesini rableşme olarak tanır. Araf 179
[118]
da, Nisa 65[119],
Nur 63[120],
Ahzab 36[121]
da bu bağlamda gözden geçirilmesi gereken ayetlerdir.
158
Tevbe
122[122]
de uzmanlaşma emrini buluruz. Nahl 43[123]
deki Ehli-Zikre sorma ayeti insanların cidden fıkhedici
bir melekeye sahip olup olmadığını tesbit için test olarak
kullanılabilir diye düşünüyorum. Çünkü ayetin muradından o
kadar uzak anlamlar ondan çıkartılmıştır ki, insan hayretten
kendini alamamaktadır. Zikr kelimesini tespitteki
yanılgılarını mı dersiniz, sorulan soruyu genelleştirmedeki
yanılgılarını mı? Ayetin öncesi ve sonrası arasındaki irtibatı
mı? Doğru bir dava için böylesi zanni delile yapışma
gayretlerini mi?
159
Her ne kadar ayetteki Zikr, Tevrat ve İncil'se de, bu ayet bu
konuda zikredilemezse de Hicr 9 da Qur'an için Zikr
kelimesinin kullanıldığını düşünerek kıyasen Qur'an'da bu
ayetin kapsamına sokulmak istenmiştir. Bu durumda Ehli Zikr
olma, Qur'an'ın espirisini kavrama, yani rey melekesine haiz
olma anlamına gelir. Yoksa teyemmüm ayetinin zahiri ile,
yaralı adama "nasslarda yol bulamıyorum" diyerek guslettirip,
öldürülen adam için Rasul'ün o " öldürüldü" tabirini
kullanması, yetkin olmayan kişilerce nassları bilmenin,
naslara ittiba ediyorum iddiası ile ne büyük
yanılgılara düşülebileceğinin göstergesidir.
160
Kardavi
ayakta su içen birini ille de kusturacağım diye mücadele eden
bir prototip zahiri ile olan tartışmasını, değişik örneklerle
zenginleştirerek hikaye eder. Adam, "Buhari'de okudum"
diye diretir. Ama Rasul'ün ayakta su içtiğini gösteren
hadislerin bilgisinden, hepsini birarada değerlendirme
melekesinden, sonra bunun ictihadi bir tercihe kalacağının
idrakinden yoksundur.[124]
Bu insan Ehli-Zikr olabilir mi?
161
İslamın kitle dini olduğunu unutup Muaz hadisi ile
içtihad için istinbatta bulunanlar, Muaz'ın nasslar
dışında reyi ile de çözümler sunduğunu, ama halkın onun her
çözümü ardından " Bu nass mı yoksa ictihadın mı?'" diye
sormamış olduklarını görmek istemezler? Muaz nass
bulamadığı konularda "bu konuda bir şey diyemem" diyerek halkı
ictihad etmeye değil, kendi çözümleri ile onlara yol almaya
çalışıyordu, ama Muaz'ın yanında yetkinleşen insanlar
onunla konuları tartışabilir duruma getirilmişlerdir. İbn
Mes'ud'un Kufe'sinde de bu tedrici eğitimi, yetiştirmeyi
buluruz.
162
Muaz bir yüzme öğretmenine benzetilebilir, yüzme
tecrübesi olmayan kişiyi denize bırakıp çekilme değildir, öğretmenlik.
Bir çocuğun aile büyüklerini taklidle başlayıp sonra rüşdüne
erdikce bağımsız kişiliğini kazanması gibidir islamı tedris
ictihad-taklid-ittiba ilişkisi..
163
Muaz, Rasul'un de önceki rasuller gibi kitaplaşmamış
vahy[125]
aldığını bilir. Ona ulaşmasından kuşkulanmadığı sözleri
nasslar katına yükseltir, eğer Rasul'den bir devlet adamı
sıfatı ile, bir maslahat gereği ile, bir örfe tabiyet ile
sadır olmamışsa... Bu nakli bilginin mütevatir, ahad olanını,
sahih, zayıf olanını ayırtedebilecek bilgiye sahiptir.
164
Hadis alanındaki aşırı kutuplar arasında mutedil bir yol
benimser. Ahmed b. Hanbel (ö.241)ve diğer selef
imamlarının yüzbinlerce hadis bildikleri bilgisindeki İslama
yapılan iftiranın farkındadır. Allah'ın dininin bir kısmının
tarihin unutturmasına maruz kaldığı mı söylenmek istenmektedir?
Hayır. Bu yüzbinler hadis değil isnaddır. Örneğin amellerin
niyetlere göre olduğunu söyleyen hadisin 700 ayrı isnadı
bulunmaktadır ama ortada var olan tek hadistir. Bu nedenle
bugün elimizdeki hadis mecmuaları istifade edilebilir halde
araştırıcının imkanına vermek hadis kültürü için yeterli
olacaktır.
165
Muaz
icmaya saygılıdır ama üzerinde icma edilmiş kesin icmaya.
İhtilafları da icma gibi öğrenme gereği duyar. Üzerlerinden
asırlar geçti onları atmanın, hele hele bu üstün cehde hakaret
etmenin insanı ne kadar küçülteceğini ve küçülttüğünü bilir.
Mevdudi'nin
dediği gibi, insan olana onları ciddiyetle incelemek,
meziyetlerini görmek yaraşır.[126]
166
Kısaca Muaz olmanın üç özelliği vardır: Kitaba
vukufiyet, sünnetin eğitimimi almış olmak ve kuvvetli bir
anlayış.
Hareketin fıkhı Muazların cehdleri ile fakihlerin
velayetinde yoğrulur.
167
Muaz, islam medresesinin ürünlerini kritik etmiştir.
Dört duvar arasında mahsur bir uygarlığın farkına varmış,
onunla tanışmaktadır, nice faal beyinleri bulur orada, haraket
dolu, duyarlı bir dinin insanları ile tanışır statikleri
yanında.
168
Allah'ın Kitab'ı bütün zamanlarda bütün ayetleri ie muhkemdir.
Onun ayetlerini Muaz'ın hevası değil, ancak küfrün
hevası mahkum etmek isteyebilir.
169
İçtihad Şeriati'nin dediği gibi "Tüm zaman kafilesinin
kendisinden geçmek zorunda olduğu bir dinin, kültür ve ruh
şehrinin tek kapısıdır. İçeriyi sürekli havalandıran kapısı.
İslam'ın gündeme gelişi, sürekli devrim..."[127]
Nasıl Hz. Rasul'ün son Peygamber oluşu müslüman tarihin evrimi
ile çelişmiyorsa ictihad ruhuyla da bir asrın kalıbında donmaz,
tarihin bir aşamasında sabitleşmez. İctihad tarihte yol
alırken zamanın gerisinde kalmamadır.
170
İctihadın şartlarını sıralayan
Mevdudi'ye " O zaman
dünyada bu şartları taşıyan 10-15" kişi kalır" diyen muterize
Mevdudi "bunun islam ümmetine yapılmış bir hakaret
olacağı" şeklinde cevap verir ."[128]
Milyonlarca ümmet içinde müctehidi yalnız bu kadar bir sayıya
düşürür bu şartlar karşısında, "Biz düşmanlarımızın gözünde
bile bu kadar küçülmedik"
[129]der.
171
İctihadı İslamı
yalnızca devlet olduğu aşamaya erteleyenler, hele bugün
ictihad edilmesi şarttır diyenlerin "ictihad edilecek ne konu
vardır?" yollu tuhaf soruları insanı cidden düşündürüyor.[130]
172
Selam sorumluluğunun bilinci içerisinde kul bir fakihliği
seçmiş, kul bir Rasul'e tabi olan mü'minlerin üzerine olsun.
Kemal Ersözlü
Kasım 1987, İzmir
[1]
Bu Risale, 1988 yılında Sor Yayıncılık taratından "Soruşturma
3:Fıkıh/ Içtihat" başlığı altında yayınlandı. Risalenin
bir çok paradigmasını yöneltilen sorular şekillendirdi. Bu
baskı Risale'nin tebliğe yönelik paragraflarını içeriyor.
(Haziran 1995 Köln)
[2]
"Meşhur Peygamberlerle fatihler arasında tarihi hayatı,
Hz.Muhammed'in tarihi gibi, en ince teferruatına kadar
en mevsuk şekilde kayıt ve zaptolunmuş bir kimse
gösterilemez."
(John
Davenport / Hz .Muhammed ve K.K. s.14)
[3]
Bak: Kerim Elçi'nin Siyeri, Broşür No:6
[5]
Bak: İhsan
Eliaçık/ Itikad
Üzerine,1992 Ist.
[10]
Bak: İhsan
Eliaçık/
İslam
ve Sosyal Değişim 1993 ist.
[17]
Lakin Kur'an'ın sonraki kıssalarında bir takım rasüllerin
hayatlarında bu türden yanılgılara işaret etmesi bir başka
açıklamayı zorunlu kılmaktadır. Bu bir "ayakkaymasıdır"
denilmiştir. "Normal insanlardan vukuu pek yadırganmazken,
rasüllerde kabahat gibi dururlar." Lakin açık emirler
karşısında yapılan hata ve ardından kendisine
zulmettiğinin itirafı, kelimeler alıp tevbe etmesi
düşündürücüdür. Bunu sadece Allah'a olan kurbetleri
nedeniyle yaptıklarını söylemek pek tatmin edici olamaz.
Bir başka yaklaşım olayı "ictihadi hata" olarak açıklar. "Adem
emri vucub olarak değil, nedb olarak aldı. Yaklaşarak
kerahat işlediğini sanmıştı." Bu açıklamaların her biri
değişik olaylar için tercih edilebilir. Şöyle ya da böyle,
bütün bu olaylarda kişinin leh ve aleyhine olanı
fıkhedemeyişi vardır.
[21]
Bak: Cennet,Cin,Mecnun
[23]
Değil mi ki Allah'tan gelen Huda'da insanın hayat
emniyeti vardı, meşru bir neden olmaksızın onun insanlar
tarafından nihayete erdirilmesi mümkün değildi? Değil mi
ki Allah'ın " Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" dediği
muhlis kulların ifadesi olabilme yarışıydı bu? Değil miydi
ki babanın fıkhedemeyerek ağaca yaklaşması nasıl insanı
cennetten alıkoymuşsa, zürriyeti için benzeri yaklaşımlar
da öz yurduna dönebilmesini imkansız hale getirecekti.
[25]
Gıfar'lı Ebu Zerr'e dayanan bir rivayet
[26]
Emile Durkheim, Fransız Sosyolog. Yoksul bir
Yahudi'nin oğluydu. Bordeaux Universitesi'nde 1887-1902
arasında toplum bilim dersleri verdi.
[27]
1867 de das Kapital'in I.cildini yayınladı.
[28]
Friedrich Engels, Alman Sosyolog.
Sol Hegelist.
1842 de Ingiltere'ye geçti. 1844 de Marks'la
tanıştı. Kapital II,
III. ciltlerini derledi. 1884 de "Aile'nin, Özel
Mülkiyet'in ve Devlet'in Kökeni"ni yazdı.
[29]
Grek Mitolojisi'nin en büyük tanrısı. Önceleri Atmosfer
olayının tanrısıyken, kötülüğü yemen, dünyaya düzen veren,
bilgelik ve adalete egemen olan gücün simgesi haline geldi.
Antik
Roma'da Jupiter'le bir tutuldu.
[30]
Titanların soyundan geldiğine inanılır. Gökten çaldığı
ateşi, insanların hizmetine verir. Zeus'da onu
Kafkasya'da bir kayanın üzerinde zincire vurur. Bir kartal
hiç durmadan yeniden büyüyen ciğerini kemirdi. Herakles
bu kartalı öldürerek Promethus'un işkencesine son
verdi.
[41]
Talut. Bak: 2/Baqara246-251
[43]
9/ Tevbe 31: " Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını,
papazlarını ve Meryemoğlu
İsa'yı
Rabbler edindiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk
etmemekle emrolunmuşlardı. O'ndan başka ilah yoktur. Allah
koştukları eşlerden münezzehtir."
[48]
336 da ölen Arius'u saygıyla analım.
[49]
Bu ismi taşıyan gerçek Romalı Kral Caius Julius Caesar
MÖ. 100-44 yılları arasında yaşadı.
[50]
Matta ve Luka'nın anlatımı
[51]
Flavius Claudius,
Costantinus'dan
sonra Roma imp.oldu. Hristiyanlığı reddetti. Yeni Platoncu
politeizmi benimsedi. Perslerle yapılan savaşta öldü.
[52]
1534 de Paris'ten ayrılmak zorunda kaldı. 1541 de Cenova'ya
yerleşti. 1536 da Hristiyan Dininin Kurumları'nı yazdı.
[53]
1521-38 arasında Incili Almancaya çevirdi.Papaların
günahları afeftme yetkikini kabul etmedi.
[54]
Hukukcuydu. Kral 8. Henry onu Krallık şanşölyesi
yaptı. Katolik kaldı.Kralı karısını boşadığı için suçladı.
Tutuklanarak idam edildi.
[55]
Italyan Filozof . Domikiken rahibi. 27 yılını hapiste
geçirdi.
[56]
Italtan filozofu. 1513 de Hükümdar'ı yazdı.
[57]
J.P.Sartre/ Varlık ve Yokluk kitabının son cümlesi
[58]
Muhammed b.İshaq/
Ibtidau Tenzili'l-Qur'an, (İbn
Hişam/
es-Siretu'n-Nebeviyye)
[61]
Bak: Yüksek Karakter Örneği
[73]
Bak: Aachen Tebliği, "Meclis Tasarısı"
[75]
Bak: Salat, Broşür No:1
[77]
88 baskısı:" Rasülün Mekke ve Medine hayatını anlama
değildir bu yazının amacı, soruların içeriği içinde Mekki
Medeni döneme. Velayeti Fakih'e, içtihad, rey, taklid,
merhale, toplumun fıkhı doğurmasına işaret eden yönler
üzerinde konuşmadır. Her biri üzerinde fıkheden insanların
daha uzun boylu konuşacağını bildiğimiz bu örnekleri bu
kısa yazıda ancak bir hatırlatarak ve altını çizerek,
bazen sembolik anlatımlarla kalıcı ve tartışmaya sevkedici
bir uslupla anlatma durumundayız.
[82]
Tanımın sahibi olan Ebu Hanife'nin "Akıde
Risaleleri" bu adla anılır.
[83]
Abdulcelil Isa/ P. Ictihadları
[84]
Ebu Davud/ K .Akdiye Tirmizi/ K.
Ahkam Darimi/ Mukaddime
Ibn Mace/ K. Menasik Ibn Hanbel/
Musned
[85]
Solingen'de Besteck Fabrikası'nın işcisine yeniden
sorumluluklarını hatırlatan, I.B.e teşekkürlerimle.
[88]
Evet Ibn Hazm'ın dediği gibi, ibn Ümmü Mektum,
Zeyneb olayları gibi hadiseleri Allah bu hali ile
bırakamazdı ve bırakmadı da.
[89]
8.67-Hiç bir Nebi'ye yeryüzünde kesin bir
zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın
geçici yararını istiyorsunuz.
Oysa Allah
Ahiret'i istemektedir.
Allah Aziz'dir,
Hakim'dir.
8.68-Eğer Allah'ın geçmişte bir yazması
olmasaydı aldıklarınıza karşılık size gerçekten büyük bir
azab dokunurdu.
[90]
Ibn Hişam/es-Sıreh Taberi/et-Tarih
[91]
4.59-Ey iman edenler, Allah'a itaat edin Rasül'e itaat
edin ve sizden olan emr sahiplerine de. Eğer bir şeyde
anlaşmazlığa düşerseniz artık onu Allah'a ve Rasül'üne
döndürün. Eğer Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman ediyorsanız.
Bu hayırlı ve te'vil bakımından daha güzeldir.
[92]
Bir diğer nokta da Hubab'ın sorusunun "gayri metluv
vahye" tanıklık etmesidir. Bugün için isnad gerçekten
Rasül'e dayandırılabilirse ittibanın kaçınılmazlığı
tartışma alanı dışına çıkarılmalıdır.
[93] "El Harbu
hudatun" ilkesini olur olmaz yerde kullananlar için bu
olay güzel bir örnektir. Küffara benzemeyi ilgi alanı
dışina taşıran az fıkhedenler için de..
[94]
Usuli Fıkhın yeniden kuruluşunda herbirinden
çıkarılacak hayli zengin kurallar manzumesi dikkat
edenlerin dikkatinden kaçmayacaktır.
[95]
Metnin devamında kullanılan tekil fakih öznesi,
çoğul olarak anlaşılmalı
[96]
Duisburg Kahvaltı tartışması bu düşüncenin uzantısı olarak
gerçekleşti.
[97]
Berlin 93 Kütüphanesi, Köln Kitap Kulübü'nde "Okuma
arkadaşlarım"ın Kıraat Halkalarının istifadesine
sundukları Ülke Dosyaları takdire şayan.
[100]
"Ulumu'l-Hikme" Örneği
[101]
"Kıraat Halkaları" Örneği
[104]
Mevdudi/Islami Kavramlar,1986, Pınar Yay.Ç.Süleyman
Akyüz (29 Aralık 1957 ve 8 Ocak 1958'de Lahor'da yapılan
3 dinden ilim adamlarının katıldığı Dünya Islam
Araştırmaları'nda yaptıpı "Islam'da Kanun Yapma ve Içtihad"
adlı konuşmasından). s.175
[107]
Bak: Müslüman Düşünce Tarihi Ders Notları/ 60 Sonrası
Türkiye Islamı, "Akademisyenler" Bölümü
[108]
Bak: Qur'an Ilimleri Ders Notları/ NeshTeorisi
[109]
Ebu Hamid Gazali/ el-Mustesfa, 4. Kutub:Müstemir
[112]
Ibn Hazm karşı
çıkar
[113]
5.104-Onlara "Allah'ın indirdiğene ve Rasul'e gelin"
denildiğinde, "atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize
yeter" derler. Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete
ermiyor idiyseler.
[114]
43.22-Hayır, dediler : "Gerçek şu ki biz atalarımızı bir
ümmet üzrende bulduk ve doğrusu biz onların izleri üstünde
doıru olana yönelmişleriz.
43.23-Işte
böyle. Senden önce de bir memlekete bir Elçi göndermiş
olmayalım mutlaka onun refah içinde şımarıp önde gelenleri
demişlerdir: "Gerçek şu ki Biz atalarımızı bir ümmet
üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izlerine uymuşlarız."
[115]
4.83-Kendilerine güven ve korku haberi geldiğinde onu
yayarlar. Oysa bunu Rasül'e ve içlerinden olan emir
sahiplerine götürselerdi onlardan sonuç çıkarabilenler onu
bilirlerdi. Azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.
[116]
6.57-De ki: "Ben, gerçekten Rabb'imden kesin bir belge
üzerindeyim, siz ise onu yalanladınız. Sizin kendisine
acele ettiğiniz de yanımda değildir. Hüküm yalnızca
Allah'ındır. O doğru haberi verir ve O ayırdedenlerin en
hayırlısıdır."
[117]
9.16-Yoksa siz içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve
Elçisi'nden ve müminlerden başka sırdostu edinmeyenleri
Allah ortaya çıkarmadan bırakılıvereceğinizi mi sandınız?
Allah yapmakta olduklarınızdan Haberdar'dır.
[118]
7.179-Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok
sayıda kişi hazırladık. Kalpleri vardır bununla
fıkhetmezler. Gözleri vardır bununla görmezler. Kulakları
vardır bununla işitmezler. Işte bunlar sanki davarlar
gibidirler. Belki onlar daha da şaşkın. Işte bunlar
gafillerdir.
[119]
4.65-Hayır öyle değil. Rabb'ine andolsun aralarında
çekiştikleri şeylerde Seni hakem kılıp sonra senin
verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı bulunmaksızın tam
bir teslimiyetle teslim olmadıkca iman etmiş olmazlar.
[120]
24.63-Elçi'nin çağırmasını, kendi aranızda bir kısmınızın
bir kısmını çağırması gibi saymayın.Allah, sizden bir
diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece
O'nun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin
isabet etmesinden veya onlara acıklı bir azabın
çarpmasından sakınsınlar.
[121]
33.36-Allah ve Elçi'si bir işe hükmettiği zaman mümin
erkek ve mümin bir kadın için kendi işlerinde seçim
hakları yoktur. Kim Allah'a ve Elçi'sine isyan ederse
artık gerçekten o açık bir sapıklıkla sapıtmıştır.
[122]
9.122-Mü'minlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez.
Öyleyse onlardan her bir topluluktan bir gurup, çıktığında,
dinde derin kavrayış edinmek ve kavimleri kendilerine geri
döndüğünde onları uyarmak için. Umulur ki anlar da kaçınıp
sakınırlar.
[123]
16.43-Biz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz
adamlardan başka göndermedik. Eğer bilmiyorsanız Zikr
Ehli'ne sorun.
16.44-Apaçık delliller ve Kitaplarla sana da Zik'i
indirdik ki insanlara kendilerine indirileni açıklayasın.
Onlar da iyice düşünsünler diye.
[124]
Yusuf el-Kardavi/ Islami Uyanışın Proplemleri,1986,
Risale yay. Çev. Hasan Fehmi Ulus, s.79 "
Es-Sahvetu'l-Islamiyye beyne't- Tatarruf ve'l-I'tidal"
[125]
"Her doğru içtihad" anlamında vayhin sukutla
tasdiki
[126]
Mevdudi/Islami Kavramlar,1986, Pınar Yay. Çev.
Süleyman Akyüz
[127]
Ali Şeriati/ Ne Yapmalı.
Çev.
Muhammed Hizbullah, 3.bas.1990, Bir yay. s.89. Hüseyniyeyi
Irşad'ın Araştırma Ekibinin Hedef ve Proğramını
anlatırken:" Içtihad; Islam inancının, görüşve biliminin,
en araştırıcı ruhunun somut ifadesidir. Içtihad; Islam
düşüncesinin, sabit kalıplar ve taşlaşmış zaman içinde
kalmasını, dini hüküm ve kanunların kalıtımsal kulluklar,
durgun gelenekler, ruhsuz boş tekrarlar biçiminde
kalmasını, Islami kavrayışın donuklaşmasını, ekonomik ve
toplumsal koşulların, yaşam ferek ve isteklerinin
değişmesi ortamında Islam'ın hareketten, eylemden
sakınmasını, kaçınmasını kabul etmeyen bir ruhtur.
Içtihad; toplumun yer ve zaman itibariyle "modernleşme"
adı altında asimile ve aline oluşuna göz yummaz. Belki
içtihad her zaman yeni, gerekli ve ilerici Islam
düşüncesinin yaşama etkeni olarak, tüm zamanların
ilerisinde bir hareket ve olgunluk içerisinde olma
gerektirir. Içtihad; zamandan geri kalmamadır. Belki,
Islam toplumunu bilim, düşünce ve toplumsal ruhundaki
durgunluk ve sabitlikten alakoyarak zamanı gerisinde
bırakma eylemidir. "
[128]
Mevdudi/Islami Kavramlar,1986, Pınar Yay.Ç.Süleyman
Akyüz s.173
[129]
Son müctehidin 8-9 asır önce yaşadığı iddiasının
müddeilerine ne demeli
[130]
Y. el-Kardavi'nin Zekat kitabı gibi bir abide
onlar için iyi bir cevap olsa gerek. Kitab'ın girişine
konulan metedoloji okunmaya değer.