İslam, tartışıldıkça daha da güçleniyor
Hem dînî, hem de
seküler alandaki takiyyenin önüne geçmenin tek yolu var, o da
açıklık. İslam ne kadar tartışmaya açılırsa o kadar
güçleniyor. 14 asırlık tecrübemiz, özgürlük olduğunda İslam
fikriyatının geliştiğini ve zenginliğin arttığını gösteriyor.
Diyanet, sizin de
katıldığınız bir güncel dini meseleler istişare toplantısı
yaptı. Amacı da şu: "Problemleri sağlıklı bir şekilde çözüme
kavuşturmak ve toplumu aydınlatıp ve müşterek bakış açısı
geliştirmek." İslami
meselelere çözüm böyle mi tarif edilir?
Toplantıyı
gayet iyi özetleyen bir ifade bu. Bunların hepsi tartışılarak
hesaplanarak bulunan cümleler. İslam dünyası birçok problem
yaşıyor ve bunların hepsi de çözüm bekliyor. Öncelikli konu da
bu meselelerin çözümü için izlenmesi gereken yolu bulmaktır.
Çözüm için bir iyi niyet ve irade var ama yöntem
belirlenebilmiş değil.
Sizi epeyi
heyecanlandırmışa benziyor...
Doğrusunu
söylemek gerekirse heyecanlanmam şöyle dursun çok moralimi de
bozdu. Fakat sonradan ne oldu bilmiyorum, sanki bir sihirli el
dokundu ve oturumlar birden akışkanlık kazandı ve ilerledikçe
daha da iyi oldu. O anlamda heyecanlandığımı söyleyebilirim.
Şiddetli çatışma halinde
olan hocalar büyük bir uyum içinde çalıştınız. Bu nasıl oldu?
Bunu ben de anlayamadım.
Kesinlikle sihirli bir el değdi. Toplumda demek ki bir talep
vardı ve biz de bundan etkilendik. İşin doğrusu kimse de
çatışma falan istemiyor.
Sorunların çözümü için bir yöntem bulabildiniz mi peki?
Şimdi, "bir yöntem oluşturalım da
herkes bu yöntemi alıp bütün sorunları otomatik olarak çözsün"
diye bir beklenti içine girmemek lazım. Konular, tarihsellik
ve bütünsellik meseleleri ele alındı. Bugüne kadar, bir konuyu
gündeme alırken ayetleri tek tek değerlendirdik. Böyle olunca
herke aynı konuda Kur'an'da kendi fikrini destekleyecek ayet
bulabilir. Ama, o konuyla ilgili lehte aleyhte bütün ayetleri
bir bütünlük içinde ele aldığınızda uzlaşma şansı daha
fazladır. Zaten, şer'i deliller tarif edilirken "ayet-hadis"denmemiş,
"Kur'an-sünnet" denmiştir. Tek ayete bakarsanız
yanılabilirsiniz, kitaba bakmanız gerekir.
Artık,
"vatandaş sorunları için açsın Kur'an'ı baksın" demiyorsunuz.
Bu, bir anlamda mealciliğin iflası anlamına mı geliyor?
Hem iflası hem
de zaferi. Zaferi çünkü, Kur'an'ın gündeme girmesinde mealci
denilen kesimin büyük rolü var. Tabiî, daha öncesinde Selefi
bir Kur'an ve sünnete dönüş çağrısı Abduh'lar Reşit Rıza'lar
var. Ama gerek Selefiler'in gerek Mealciler'in Kur'an'a gidiş
için bir yöntemleri yok. Sadece Kur'an ve sünnete dönüş
noktasında kalırsanız o da "Kur'an İslam'ı"ya da "Sünnet
İslam'ı" diye dayatmaya dönüşür. Herkesin aynı şekilde
anladığı İslam varmış gibi.
'Dinde reform' sloganı da
etkisizleşti mi artık?
Bu gibi kavramlar,
dilimizde sabıkalı. Bence bunlar rahatsızlık doğruyorsa
bunlardan vazgeçmek lazım. Abant toplantısında bir karar
alınmıştı: İslam'la ilgili her türlü yorumu yapmak sadece
Müslümanlar'ın tekelindedir. Kimse Müslümanlar'a bir dayatma
yapamaz. İslam'da yeni bir yorum çıkacaksa bunu kendiliğimizden
yapacağız.
Prof. Yaşar Nuri Öztürk,
Diyanet toplantısında bugüne kadar savunduğu fikirlerin
tartışılıp kararlaştırıldığını söyledi.
Gerçekten böyle mi oldu?
Prensip olarak, gerçek bir bilim
adamının "ben" demesini kabul etmem. Tabiî ki bu iddiası
gerçeği yansıtmıyor. Bırakın Yaşar Nuri Bey'i, fikirlerinden
beslendiği Hüseyin Atay ve Süleyman Ateş'in görüşlerine bile
zemin hazırlayan ve çok eskilere giden bir bilim geleneği var.
18.yüzyıla giden bir damar var. Dahası, "yeni"diye söylenen ve
toplantıda da gündeme gelen şeyler gelenekte de var.
Birçokları yazıldı, çizildi de.
Sizdeki bu iyiniyeti görünce, İslam'ı protestanlaştırma ve
beyazlaştırma vs. gibi projeleri düşündüğüm için kendimi
komplo teorisyeni gibi hissetmeye başladım...
Baştan beri buna karşı çıktım
çünkü, Hıristiyanlık dünyevi hayata dair iddiaları olmayan bir
din görünümünde. Oysa İslamiyet toplumsal talepleri olan
normatif bir yöne sahip. Mesela, haksız kazancın her türlüsü,
zulmün her türlüsü haramdır ve devlet ya da piyasa bunları bir
yöntem olarak uygulayamaz. İslam'ın dönüştürücü ve direnen
yanı var. Bir dinin modern şartlarda alabora olması, ya da
protestanlaşması mümkün değil.
Üzerinizde bir konjonktür etkisi ya da havası ya da
kendiliğinizden bunu dikkate almak gibi bir baskı hissettiniz
mi?
Ben ne fakültemde, ne dergi
çıkarırken ne de herhangi bir platformda böyle bir baskı
hissetmedim. Belki bir-iki başka toplantıda böyle girişimlerin
izleri görüldü ama hiç dikkate almadım. Her
toplantı mutlaka izleniyordur. Bu yüzden ben her zaman
açıklıktan yanayım. Doğrusu, dışarıda ne konuşuyorsam içeride
de onu konuşmaktır.
Gelenekle modernite
arasındaki hat boyu nasıl çizilebilir? Geleneğe nereden
saldırılıyor, modernite nereden çıkış buluyor?
Hayat veren ve aynı zamanda can
alan bir soru bu. O toplantıda İslami konuların gelenek ve
modernizm bağlamında ele alınmasının açıklayıcı ve sağlıklı
olmadığı kabul edildi. Modernizm denilen daha akılcı ve
eleştirel bir damardır ve bunun bizim geleneğimizdeki adı
tecdit'tir. Hz.Ömer'le başlayan Hz Ali, İmam-ı Azam, Mutezile
ve Zeydiye ile devam eden rey ehli. Bu, nasları esas alan ama
bunu yorumlamada aklı kullanan bir akımdır. Bugün Abduhlar,
İkballer, Reşit Rıza'ların kökleri buraya kadar varır. Bugün,
temel değerlerimiz olan Kur'an ve sünneti muhafaza eden ama
bununla birlikte 14 asırlık mirasımızı sorgulamalıyız. Ama
asla geleneği toptan reddetmek değil. Bu arada... Birtakım
mahalli cemaat liderleri ve hocalarımız var. Bunların da bu
toplantılara ve benzeri süreçlere katılmasını istiyorum.
Güneydoğu'da pekçok medrese vardır ve buralarda kaynaklara
vakıf insanlar vardır. Şafilik uleması da ya da Alevilik
temsilcileri de katılmalı.
"Devrim"
diye ilan edien şeylerin çoğu aslında sıradan inananların
bildiği hususlar. Galiba toplumun bir kesimi de nüfus
kağıtlarında yazılı olan dini keşfediyor.
Ne dersiniz?
Kesinlikle böyle.
Bu da gösteriyor ki toplum dindarlaşmak istiyor. Bunun önünü
açmamız lazım. Hayatın ritmi hızlandı ve insanların çok okuma
vakitleri yok. Bu gerçeği görüp İslam'ın temel değerlerine bağlı
kalarak bu şartlara göre birtakım uyarlamalar yapmalıyız. Hiç
kılamamaktansa, vakitleri birleştirme ruhsatı böyledir.
Gerekirse mezhep kalıplarını da genişletelim. Sünniliğin
dışındaki önerilere de kulak verilebilir. Kadından da devlet
reisi olabileceğini söyleyen Hariciler'in Şebibiye kolu mu hak,
yoka kadından devlet başkanı olmaz diyen Sünniler mi hak? Ne
yapıp yapıp her şeyi bilimsel zemine oturtmalıyız.
Sürekli, "bilimsel" diyorsunuz. Neden, "ilmi" kelimesini
kullanmıyorsunuz?
Haklısınız... Burada bir dil
alışkanlığı ya da bilinç şartlanması var. İlmi demem lazım
çünkü bu kelimeye daha yakınım.
Toplantınızın sonuç bildirisinde başörtüsü sorununu açıkça
dile getirmediğiniz için eleştiri aldınız. Bu niye yazılmadı?
Tam aksine, sadece başörtüsü
değil her türlü ayrımcılıkla Türk toplumundaki kadınların
çalışma ve eğitim hakkının önündeki her türlü engelin
kaldırılması istendi. Bunu Müslümanlar'ın daha kapsayıcı bir
söyleme doğru ilerlediği şeklinde de yorumlayabilirsiniz.
Baskıların, çağdaşlaşma konseptine ve cumhuriyet ilkelerine
ters düştüğü söylenerek; bunların çağdaşlığın ve cumhuriyetin
gereği olduğunu iddia edenlere de bir cevap verilmiştir. Nasıl
okuduğunuza bağlı yani...
Tabiî
insanların canı yanmış olduğu için satır aralarını okumalarını
bekleyemezsiniz. Siz, bunu nasıl okuyorsunuz?
Gayet tabiî. Ben o maddeyi, "başörtüsüne
serbestlik getirilmelidir" şeklinde anlıyorum ve bunun
yasaktan yana olan inanlara karşı da bir vurgu olduğunu
düşünüyorum. Böyle bir ifade, bence daha kapsamlı ve etkili
olmuştur.
Yeni Şafak Gazetesi,
mkaraalioglu@yenisafak.com