GREK ve ROMA'da DÜN

ANTİKİTE / FELSEFE'NİN KLASİK İLKÇAĞI

Altının Çağ, Yedi Bilge

 

 

        

         GREKLER

MÖ 900 lü yıllar Orfeus=Orpheus      Ozan, Orfizm, Mısır Görmüş
MÖ 900 lü yıllar    Homeros, İyonyalı        Ozan , İlk Teologlardan,
MÖ 700 lü yıllar    Hesiodes          İlk Theogoni yazarlarından
MÖ 600 lü yıllar         Arkhilokhos    
MÖ 600 lü yıllar   Periandros, Korintos’lu Kral  7 Bilge
MÖ 600 lü yıllar    Kleobulos, Rodoslu     7 Bilge
MÖ 600 lü yıllar     Abaris     Masalcı
MÖ 600 lü yıllar       Aisopos          Masalcı
MÖ 600 lü yıllar  Charondas       Yasa Koyucu
MÖ 650-569           Pittakos, Lesbos’lu     7 Bilge
MÖ 640-558   Solon ,Atinalı    7 Bilge
MÖ 570-           Bias, Priene’li       7 Bilge
MÖ 500 lü yıllar Khilon, Ispartalı     7 Bilge
MÖ 624-547    Thales     

                                   

  

           

 

ROMA 

MÖ 700 ler        Romulus b.Mars  

ETRÜSKLER

   
LATİUM, LATİNCE, LATİNUS    

        

 

 

  

ANTİKİTE’YE GİRİŞ

 

İlkçağ’ı dile getiren Antiquite (Fr.) terimi, Felsefe’de Grek ve Latin kültürleri’yle sınırlı (Groko-Romen) Klasik İlkçağ=Antikçağ anlamında kullanılmıştır.

Avrupa’nın Filosofi Tarihi yazarları, Kıtalarının Edebiyat Tarihini Homeros, Düşünce Tarihi’ni Milat Saati’nde yaşayan Yedi Bilgeler’den biri olan Thales le başlatırlar.

 Genel İlkçağ Felsefesi’nden ayırıcı niteliği, Düşünce Tarihi’nde ilk kez bilmek için bilmek amacının güdülmüş olmasıdır. Kadim Mısır, Çin, Hind vb. gibi Felsefelerdeyse kullanmak için bilmek amacı güdülmüştür. Batı Düşüncesi adıyla adlandırılan ve sonunda  Modern Dominat Düşünce’yi doğuran Düşünce Sistemi, bu Greko-Romen Felsefesi’yle başlar.  Modern Düşünce’nin en geçerli sorunları bu Çağ’da ortaya atılmış ve gereken doğrultuya yöneltilmiştir..

       Hense Leonard şöyle yazar: ‘Hellen, kendini parçalanmış alemin bir organı olarak görür. Hayatın trajik ahenksizliği O’na acı gelse de gene sonunda yalnız harmonia’yı sezer. Bu ahenk, ahlakda tam ölçü, sanatta dengeli biçim, Doğa’yı tanımada geometrik oran, Din’de Evren’in Düzen Verici Gücü olarak kendini gösterir. Batı’nın Filosofi düşünüşü, Hellenler’le başlar.' [1]

       Atina Okulu’nun son yöneticileri: Proklos, Neapolis’li Marinos, İskenderiye’li İsidoros, Zenodotos ve Şam’lı Damaskios Zamanı’nda Okul kapandı. Ünlü Sicilya’lı Simplikos da Damaskios'un öğrencisi ve sürgün arkadaşıydı.

Politeist Yeni-Platonculuk’un son sığınağı olan Atina Okulu’nun MS 529 da Roma İmp. Justianius'un emriyle kapatılmasıyla sona erer.

       Aristoteles’e (ö. Mö 322) göre ilk Filozof Homeros'tur Ondan sonra O’na göre Hesiodos'la birlikte Teologlar gelmeye başladı. O’nun Teogonia yapıtı Tanrılar’ın dolayısıyla Dünya’nın nasıl meydana geldiğini anlatır. Daha sonra Siros’lu Feredikes Teologia yazdı.

Lindos’lu Klebulos, Atina’lı Solon, Isparta’lı Khilon, Lesbos’lu Pittakos, Priene’li Bias, Korintos’lu Periandros ve Milet’li Thales yedi bilge olarak anıldı.

       Nereden gelip nereye gidiyoruz düşüncesi (Kosmogonia), şimdilik ne yapmalıyız ( ethika) düşüncesinin yanındadır. Nereden ve Niçin gelip gittiğimiz açıkca anlaşılamayınca şimdilik ne yapmalıyız düşüncesi ağırlık kazandı. MÖ 600-500.lerda yaşayan Yedi Bilge bu konuda ilk öğütcülerdir.

       Gerçek sayıları bilinmiyor. Walter Kranz Yedi Bilge’yi böyle sayar:[2]

       Berlin’nde düşünce soyağacı’nın içinde yer aldığı bu Greko-Romen  Tefekkürü için , Antikite deyimini İsa Sonrası’nda kullanmayacağız. Okullarının kapatılması daha erken bir tarihe tekabul etse de biz Münevver Medine Okulu’na kadar ki süreci bir bütün olarak tasnif etmeyi deneyeceğiz.

       Tarihi mülkiyet temeli üzerinden okumayı deneyen  24.Saat Toplumcusu Marx açısından ise  Formen die der Kapitalischen Produktion Vorhergehen [3]adlı incelemesinde Antik Grek ve Roma, 3 Tip Mülkiyet ilişki tarzı’nın ilkini örnekler:  Antik Üretim Biçimi.[4]

 

 

ALTINÇAĞ

 

İnsanların çok mutlu yaşadıklarına inanılan Mitolojik geçmiş çağ... İnsanların eşit ve özgür oldukları, aralarında hiç bir tartışma geçmediği, hiç bir geçim sıkıntısı çekmedikleri, Doğa’nın kendilerinden hiç bir şeyi esirgemediği  ve bütün bunlardan ötürü çok mutlu yaşadıkları düşşel bir çağı adlandırır. İlkin Grek düşünürü Hesiodos (MÖ VIII. yy) tarafından İşler ve Güler adlı eserinde kullanılmıştır. Hesiodos, İnsanlık Tarihi’ni  5 büyük çağa ayırır.

       Altınçağ (Tanrı Kronos’un egemenliği altında geçen Çağ)

       Gümüşçağ (Tanrı Zeus’ün egemenliği altında geçen Çağ) İnsanlar arasında Kavgalar başlamış, Tanrı Sevgisi ve Saygısı unutulmaya başlamıştır.

       Bronzçağ (Vahşet Çağı)

Kahramanlık Çağı (Büyük kahramanların, Hero’ların yaşadığı varsayılan Çağ)

Demirçağ (Bencillik, Yalan Düzenbazlık Çağı). Hesiodos kendisinin bu Çağ’da yaşamakta olduğunu söyler.

Deyim, birçok düşünürlerce aynı anlamda kullanılmıştır.  Ütopist Saint Simon (ö. 1825) ‘İnsanlığın Altınçağı ardımızda değil, önümüzdedir’ der.

 

 

Homeros

MÖ 0800 lü yıllar // Hermetik 22.Saat

 

       Belki gerçekten yaşamıştır ve  Ünlü Destanlar’ın ilk temel taşlarını koymuştur. Ne var ki Homeros adı, kendi kişiliğinden çok, bir Ozanlar Grubu’nu nitelemektedir.

       Herodotes (MÖ 484-424 )O’nun İzmir’li olduğunu söyler. MÖ 850 ye doğru yaşamış. Herodotes, Helen  Politeizmi’ne Homeros-Hesiodos Dini der. O’na göre Grek Tanrıları’nı bütün nitelikleri ve yetkileriyle yaratan bu iki Düşünür’dür.

       Aristoteles (385-322) Homeros'u ilk Filozof sayar. Homeros Hellen ve bunun süregelişi olarak da Avrupa Edebiyatı’nın ilk Sanatçısı’dır.

       Eski Çağ’da bütün Kahramanlık Destanları O’na mal ediliyordu. Daha sonra 400 lü yılların  sonlarında başlayan eleştiri ve elemeler , O’na sadece İlias ile Odysseia Destanları’nı bıraktı. Günümüze de tam olarak kalan sadece bu iki destan’dır.

       Prof. Walter Kranz İlias ve Odysseia'nın aynı Ozan’ın değil, aynı Ozan Okulu’nun malı olduğunu söyler.[5]  İlias'ın MÖ 750 ve  Odysseia'nın MÖ 700 yıllarında bittiği biliniyor. Halle’li Filolog Wolf (ö. 1754) , Homeros adının bir Ozanlar (Rhapsod)lar Grubu’nun kollektif adı olduğunu ileri sürdü. Sonraki araştırmalar bu tezi çürüttü.

       Bu 2 destanın tümü 27.800 Dize’dir.

       Homeros Destanları belli bir Kültür Çağı’nın sonunda ortaya çıkar ve kendinden önceki birçok Şiirler’e ve Ozanlar’a dayanır.

       Destanlarında İlk Madde’nin ne olduğu yolunda bir soruşturma, Politezm içinde Tek Tanrıcılığa eğilim, yaşanılan olayların neden böyle olup bittikleri üstüne bir araştırma var. İnsan iradesi karşısında Tanrı iradesi’nin ne olduğunu araştırır. Homeros, yaşanılan olayları İnsanlar’la Tanrılar’ın ortaklaşa bir işi olarak görür. İnsan iİadesi kahramanca davranmada olduğu gibi Acılar’a katlanmada da kendini gösterir.

Homeros İnsan’ı tutar ve Tanrılar karşısında yüceltir. O’na göre İnsan iradesi, Tanrı iradesi’nden de üstündür. '

Antikite’nin ilk temaları Homeros'un Mısraları’nda vardır. Homeros 'Tanrıların Babası ve  Anası Okeanus'dur' der. Bu Thales (624-547) Felsefe’sinin özüdür. Xenofanesin (MÖ 500 lü yıllar ) de öncüsü sayarlar. ‘

Akhilleus Savaş’a katılırken şöyle der Homeros; ‘Ne zaman ki Göğsündeki Yürek buyuracak ve Tanrı kışkırtacak'. İnsan, her şeye karşın Ölüm’ü değil Hayat’ı yeğlemektedir; Akhilleus öldükten sonra şöyle konuşur:’ Üstün tutarım Irgat olarak yanında çalışmayı, - Yoksul, Malı Mülkü az bir Adamı- Bütün göçüp giden Ölüler’e Kral olmaktan.’

Açıkca tek Tanrı  düşüncesi büsbütün yok değildir. 'Zeus, İnsanlar’ın ve Tanrılar’ın Babası' sözünü sık sık tekrarlar. Arkhe'nin Su ve Toprak olduğunu sezdirir, Kahramanlarını, ' Sizler Su ve Toprak olun' diye azarlatır.

       ‘Zeus, kim olursa olsun, Tanrılar’ın en Yükseği ve en İyisi’ der. Bu bir anlamda Tanrı’nın kim ve ne olduğunu bilmiyoruz, bilemeyiz demektir. Ama insan, kim ve ne olduklarını bilmemekle beraber gene de onlarsız edemez: ‘Ulaştırır hedefe Tanrı herşeyi’ der.

       İnsan Hayatı’nda sadece İyilik’le sadece Kötülüğün hiç kimseye nasib olmayacağını, Tanrı’nın bunları birbirine karıştırıp insanlar’a verdiğini düşünür :’ İki Küp vardır Zeus’un Konağı’nda-verdiği hediyeler’le dolu, Kötüler’le biri, İyiler’le öteki- Kime karıştırıp verirse Zeus..’

         Homerus boş inançlara karşı çıkar. Savaş’ta Kuşlar’ın uçuşunu gözleyip yorumlayan ve bunları savaşın nasıl sonuçlanacağına alamet sayan bir Kahin’e karşı şöyle der:

’En iyisi olarak bir tek Alamet vardır: Vatanı korumak’

Olup bitenlerin nedenini Tanrılar’da değil, İnsanlar’da aramak gerekir: Zeus Tanrılar Toplantısı’nda şöyle konuşur:

‘Nasıl da Tanrılar’ı suçluyor İnsanlar şimdi- Bizlerden geldiğini söylüyorlar Kötülükler’in, halbuki kendileri- Kendi Budalalıkları yüzünden kısmetleriyle yetinmeyip Acılar’a katlanıyorlar’.

İnsan özgürlüğü’nün değerini de belirtiyor, özgür olmayan insan’ın Özgür bir İnsan kadar başarılı olamayacağını ileri sürüyor:

’Yavuzluğunun yarısını çeker alır Zeus- İnsanın, köleliğin pençesine düşer düşmez’.

       ‘Nasılsa Yapraklar’ın soyu, öyledir İnsanlar’ınki de-

Yaprakları yel yer’e saçar, başkalarını Orman-

Tomurcuklanıp yaşatır, gelince yeniden Bahar, öteki solar.’

       Bu Dizeler, Evren’deki bütün varlıklar arasında içten bir bağımlılık olduğunu söylerken, çağdaş ‘Evrensel Bütünlük’ anlayışına yaklaşır.

       Yüzyıllar sonra Homeros’un Destanlarını Büyük Alexandros’un (365-323) Sandığında sakladığını göreceğiz.

       Avrupa Rönesans’da Homeros Destanları’nın farkına varır. Bütün Diller’e çevrilmeye başlar.[6] Fransızca’ya P. Giguet tarafından çevrilir.[7] Homerus’un bu yazıdaki Türkçe çevirileri Suat Yakup Baydur’a ait.[8]

Uzmanlar O’nun Dilinin hiçbir Çağ’da konuşulan hiçbir lehçe’ye benzemediğini söylerler. Aynı dili Hesiodos, Rodos’lu Apollonius da kullanır. Bu lehçeler karışımı dile, Homeros’un Dili denir.

 

Hesiodos, Askra’lı

MÖ 800 lü Yıllar 

 

       Aristoteles’in İlk Teologlar adını verdiği Hellen Yazarları’nın en eskisi’dir.

        MÖ 700 lü yıllar. Grekler 300 yıldan beri Derebeylik Çağı’nı yaşıyorlardı. Mal edinenler’le Mal edinemeyenler yerlerini almışlar, Sınıflar doğmuş. Eşitlik ve Özgürlük içinde geçen Eski Altın Çağ özlemi’ni   bir çifti çocuğu Askralı[9] Hesiodos şöyle dillendirir:

 

Heyhat, demek ki Gökyüzü’nün Ben’i

Alçakça yaşanılan bu kederli zaman’a atması gerekiyormuş.

Bu Çağ daha önce ya da sonra gelemez miydi?

Oysa bugün Yeryüzü’nde bet-bereketin kalktığı

Acı ve Kederli bir Yokluk Çağı yaşıyoruz.

Zeus'un görevlendirdiği, Gece ve Gündüz

Çalışan İnsanlar türlü sıkıntılar içinde bocalıyor.

Ama yakında Zeus, İnsan’ın Beşik’ten çıktığı An

Yaşlandığı bu Çağı Mezar’a sokacaktır.

Bu Çağ ki Çocuklar’ı Baba’dan, Babalar’ı Çocuklar’dan uzaklaştıran

Kimsenin kimseye Saygı duymadığı, Görevler’in unutulduğu

Kimsenin Dostu ve Konuğu kalmadığı bu Çağ son bulacak.

Amansız Saldırılar Antları hiçe sayacak, Haqq’a karşı

Alay ederek bir tek Canlı bırakmayacaklar.

İşte o zaman, Gökkubbe’ye doğru birlikte

Utanç ve Nemesis, Gövdeleri parlak giyitler’le, uçacaklar

İnsan’ın kendilerini sürüp attığı uzak yerler’e gidecekler

Tanrılar’ın gösterecekleri yer’e yerleşecekler

Bizse burada Acılar içinde kalacağız.

Yırtıcı Kuşlar gibi Güçlüler Güçsüzler’e saldıracak.

 

       Masalımsı Mistik Düşünce’ye bağlı olan ilk Hellen Düşünürleri için Dünya’nın Doğuşu’yla Tanrılar’ın Doğuşu aynı şeydi. Bundan ötürü Hesiodos İlk Theogoni yazarıdır. Theogonia ile İşler ve Günler adlı iki Eseri bugüne ulaştı.

       Bu iki eser de Homeros’unki gibi Heksametron ölçüleri’yle yazılmış Dizeler’den oluşur. Bugünün ölçütleriyle de üstün nitelikli Şiirler’dir. Bir Kosmogonia olan Theogonia’da 1022 Dize vardır.

       Theogonia’da anlatıldığına göre, önce Uçurum gibi açılan bir Boşluk demek olan Khaos meydana geliyor. (Tanrı’dan önce Doğa). Sonra bu Khaos’dan Dünya’nın Yaratılışı anlatılıyor ve Tanrılar birer birer ortaya çıkıyor.

       Antikçağ Hellen Düşüncesi’nde, Platon’a (427-347) gelene kadar, Tanrılar bir Yaratıcı değil, sadece bir Yönetici’dirler. Önce Dişi bir varlık olan Toprak-ana’yla, erkek bir varlık olan Tanrı Eros oluşuyor. Sonra Gök, Dağlar ve Deniz meydana geliyor. Daha sonra dövüşerek birbirlerinin yerini alan 3 Tanrı Kuşağı Uranos, Kronos ve Zeus doğuyorlar. Heiodos her 3 Tanrı Kuşağı’nın de Egemenliği’ni, Zeus’un Titanlar’la savaşını, Soydaşlık sırasıyla öteki Tanrıların Öyküleri’ni anlatıyor. Eserde Olympos Tanrılar Sistemi üstüne toplu bir bakış denemesi de var.

 

       Erga xai Hemerai (İşler ve Günler)

 

Bu Eser 828 Dize’dir. Bu Didaktik Epos’ta (öğretici şiir) çiftçilik, bağcılık, ev yönetimi, ticaret, gemicilik vb. gibi işlerin nasıl yapılacağı anlatılıyor, bir Köylü ve Gemici takvimi veriliyor. Yer yer Prometheus’un Ateş’i kaçırışı, Epimetheus’la Pandora, Atmaca’yla Bülbül gibi Masallar da anlatılıyor ve eser çeşitli Hikmet (özlü sözler) le süsleniyor. Hesiodos bu Eser’de Epos’a (şiire) kişisel soruları sokan ilk Ozan’dır. Babalarının ölümünden sonra O’nu dolandıran Köylü, kardeşi Perses’le hesaplaşıyor.

 

Ey Perses, kulağıma Küpe et diyeceklerimi:

Karnını doyur da öyle kalkış Kavga dövüş’e

Başkalarının Malı için, gücün yetmeyecek bir daha

Bunu yapmaya, neyse burada bitirelim Kavgamızı

Artık üleştik Mirasımızı, ama çok şeyleri

Çalıp götürdün, Hediye yiyici baylar’a

Yaltaklanıp iyice, gömüldüler onlar böyle işler’e.

Budalalar bilmiyorlar yarım’ın bütün’den ne kadar çok olduğunu

Ebegüneci’nde ve Çiriş otu’nda ne büyük Yarar bulunduğunu.[10]

 

       Herodotos’a (ö. 424) göre Homeros ile Hesiodos, çoğu Tanrılar’ın tanıtılmasında birleşirler. Her ikisinin de kaynağı Eski Halk inançları’dır. Ama birinin sözünü ettiği kimi tanrılard’an, öbürü söz etmediği gibi, kimi Tanrılar da her iki Ozan tarafından değişik biçimde anlatılmıştır. Bir çok Tanrılar ve öyküleri de Hesiodos’a özgüdür.

       Hesiod tipi Yoplum ya da Hesiodique terimi , Ekonomi ve Toplumbilim’e geçmiştir. [11]

 

ALTIN ÇAĞ

 

       Yüzyıllarca önce, Kuzey’den gelerek Balkan Yarımadası’nın Güney’ine inen İyon, Dor ve Eolya boyları,, buraları ele geçirerek yerleştiler. Çobanlıkla geçiniyor, eşitlik ve özgürlük içinde yaşıyorlardı. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktu. Herkes doğadan ortakça ve eşitce payını alıyordu. Bolluk vardı ve yoksulluk bilinmiyordu. Düzeni, doğal yasalar sağlıyordu. Devlet, yasa, dış ve iç baskılar yoktu. Hemen hiç bir suç işlenmiyor, buna karşı da hiç bir ceza düşünülmüyordu. Mutluydular.

       Altın Çağ, Tevrat’taki Eden Bahçeleri’ni andırır.

       Soylu kişilerden seçilen yargıçlara para yedirerek mallarının üstüne oturan kardeşi Perses'i anlatır:

 

       Çünkü artık mal kavgaları vardır, yasalar vardır. Altınçağ’a göre nedenleri bir türlü anlaşılamayan bir sürü dalavereler dönmektedir. Eşitlik bozulmuş, insanların kimi güçlenirken kimi güçsüzleşmiştir. İnsanlığı utanç ve pervasızlık kaplamıştır:

 

Kötü bir utanç yoksula yoldaşlık eder.

Utanç insanlara hem dokunur hem de yarar.

Utanç yoksullarda, pervasızlık zenginlerde bulunur.

Malın çalınmışı değil Tanrı vergisi olanı hayırlıdır.

Bir kimse büyük varlık toplarsa yumruk gücüyle

Ya da diliyle, yağma ederse çok kez olduğu gibi

Kazanç hırsı aklını yanıltınca

İnsanların, utanmazlık utancı susturunca

 

       Hesiodos, çaresizleri Tanrı Korkusu ile uyarır:

 

Karartı verirler Tanrılar bahtını, kalmaz evinin bereketi

Bu adamın, pek kısa sürer varlığın yoldaşlığı

Böylesine Zeus kendi kızar, sonunda da ona

Haksız işlerine karşılık yükler ağır bir ceza.

 

       Ne suçlar cezalardan ürkmekte, ne de cezalar suçları önleyebilmektedir. Bu yüzden insanlar moral nitelikler edinmeli, Hesiodos'un dediği gibi, yarımın bütünden çok olduğunu bilmelidirler. Yakında Grek topraklarında boy gösterecek olan ahlaki düşünceler erdemi mi yaygınlaştırdı yoksa ezilenlerin direncini mi kırdı? Artık Tanrı’ya yalvardılar:

 

Fakat sen uzak tut yüreğini bunlardan

Gücün yettiği kadar kurban sun ölümsüz Tanrılar’a

Saf ve temiz olarak, yak güzel but parçalarını

Ayrıca şarap tütsü sunarak dost kıl kendine

yatacağın vakit yatağına, bir de kutlu ışık çıkınca

Ta ki sana dost olsun yürekleri ruhları

Ta ki satın alasın başkasının malını, değil seninkini başkası.

 

Fakat Zeus gizledi geçimi öfkelenince yüreği

Aldattığı için O’nu Prometeus'un düzeni

Bu yüzden insanlar için acılar tasalar buldu

Şöyle dedi öfkeyle bulut toplayıcı Zeus O’na:

Lapetes oğlu, çok bilmişlikte olmayan eşi.

Seviniyorsun ateşi çaldığına, aldattığına beni

Fakat büyük dert açacağım gelecekteki insanların başına

Onlara ben ateş yerine bir afet yollayacağım, hepsi

Neşelenecekler yürekten okşayıp severek afetlerini.

      

 

Arkhilokhos

MÖ 700 lü Yıllar / Hermetik 23. Saat

 

       Grek Düşünürü.. Fransızlar Archilocus derler. Varlığını ve sözlerini Sextus Empiricus’tan (ö. MS. 250) öğreniyoruz.[12]

       ‘Herkes kendi işinde ve tüm insanlar memnun.’

O’nun bu sözünü Marx, toplumsal üretim kollarının birbirinden ayrılması sonunda üretimin daha iyi yapılacağı, insanların çeşitli eğilim ve yeteneklerinin daha uygun alanları seçeceğini anlatırken aktarır.[13]

 

YEDİ BİLGE

 

       Antikite Grekliler’in de esinlendikleri Medeniyetler gibi 7 Bilgeleri vardır.  İlk düşünür Thales bunlar arasında sayılır. Grek düşüncesi bunların ahlaki öğütleriyle başlar:

Kleobulos, Solon, Khilon, Pittakhos, Bias, Periandros ve Thales.

Birçok metinlerde başka adlar da sayılmıştır. Ama 7 sayısı korunmuştur. Gerçekte 7 Bilge adı altında toplanan Ahlakçıla’rın 7 den daha çok oldukları, ancak kutlu sayı olan  7 sayısıyla nitelendikleri sanılmaktadır. Hemen hepsi MÖ VII ve VI. yy. larda yaşamışlardır. İçlerinde Solon gibi Hukukçu, Periandros gibi kral, Pittakhos ve Bias gibi Devlet adamları bulunan bu Bilgelerin amacı toplumlarına yararlı olmaktır. Topluma yararlı olmak, Antikçağ’da Bilgeliğin ilk görevi sayılırdı. Bu bilgelerin sözlerindeki ortak karakter ölçülü olma (Gr.Metron ariston),dur. Kendini bil (Gr. Gnothi seauton) ve hiçbir şeyde aşırı olma (Gr. Meden agan ). Rodos’lu Kleobulos, ölçü en iyi şey, diyor, babayı saymak gerek. Dinlemeyi sevmeli, gevezeliği değil. Hazza hükmetmeli, Zorla hiç bir şey yapmamalı. Yurttaşlara en iyi öğütleri vermeli. Çocukları eğitmeli. Halka karşı olana düşman gözüyle bakmalı. Atina’lı Solon, hiç bir şeyde aşırı olma, ölçülü kal, diyor. Keder doğuran hazdan kaç. Çabuk dost edinme, edindiklerini de  çabuk gözden düşürme. Hükmedilmeyi inceleyerek hükmetmeyi öğren.  Yurttaşlarına en hoşlarına gideni değil, en iyiyi söyle. Görünmeyenleri, görünenlerden çıkar. Isparta’lı Khilon, tutkularını dizginle, ölçülü ol, diyor. Dostlarının iyi günlerine yavaş yavaş git, kötü günlerine koşa koşa. Kendinden yaşlıyı say. Kanunlara uy. Haksızlığa uğrarsan barış, hakarete uğrarsan öc al. Ölmüşleri öv. Kendini bil. (Delphoi’deki Apollon Tapınağı’nın kapısında yazılı olan, Sokrates’in (ö.399) alıp işlediği bu sözü Platon (ö. MÖ 3347) şöyle açıklamaktdır: ‘Sadece bir insan olduğunu bil.’ Lesbos’lu Pittakos, uygun zamanı kolla, ölçüyü göz önünde tut, diyor. Yapmak istediğini söyleme, başaramazsan gülerler. Başkasında hoş görmediğini kendin yapma. Bahtsızları ayıplama, çünkü Tanrılar’ın öfkesine uğramışlardır. Kazanç doymak bilmez, sana uyanı kazan. Bir kimseyi affeden onun üstüne yükselir, ondan öc alansa onun haline düşer. Piriene’li Bias, çok dinle, yerinde konuş, ölçüyü kaçırma, diyor. İnsanların çoğu kötüdür.  İşe yavaş giriş başladıktan sonra sıkı sarıl. Çabuk konuşmaktan sakın, yanılırsın. Yaptığını düşün. Güzellikle al, zorlayarak değil. Korinthos’lu Periandros, bahtlılıkta ölçülü ol, diyor, bahtsızlıkta düşünceli. Atılganlık aldatıcı bir şeydir. Kazanç çirkin bir şey. Ana babana layık olduğunu göster. Dostlarına karşı bahtlıklarında nasılsan bahtsızlıklarında da öyle kal. Bütünü düşün. Sessizlik en güzel şeydir (Sukun hali, iç sessizliği). Kanunların eski, yemeğin taze olsun.Miletli  Thales de, ölçülü ol, diyor. Kötü yoldan zengin olma. Babadan kötü şeyi kapma. Kefaletin yoldaşı kefalettir. Ana babana ne etmişsen çocuklarından onu bekle. Kendini dizginleyemeyecek kadar kötü şey yok. Acınmaktan çok kıskanılç Kimi metinlerde Yedi Bilge arasında sayılan Hesiodos da şunları söyler: ‘’Şu kuralı koydu Zeus insanlar için- Balıklar, karadaki hayvanlar, uçan kuşlar- Birbirlerini yiyecekler, hak yoktur aralarında çünkü- İnsanlaraysa hak yolladı, odur nimetlerin en büyüğü. 

 

 

Periandros , Korinthoslu Kral

MÖ 0600 lü yıllar/ Hermetik 24.Saat

 

       Grek Düşünürü.. Antikite’nin 7 Bilgesi’nden biri.

       627-585 arasında Korinthos Tiranı’ydı.

       ‘Bahtlılıkta ölçlülü ol’ diyor, ‘bahtsızlıkta düşünceli.’

Bütünü düşün. Sükün güzel şey. Atılganlık aldatıcı bir şeydir. Kazanç çirkin bir şey. Ana babana layık olduğunu göster. Dostlarına karşı bahtlılıklarında nasılsan, bahtsızlıklarında da öyle kal. Bütünü düşün. Sessizlik en güzel şeydir. Kanunların eski, yemeğin yeni olsun.’[14]

       Özgür çalışma’yı engelleyen Köle Emeği rekabetini önlemek için, Köle satın almayı yasakladı, O’nun zamanında Korinthos Refah içinde yaşadı.

 

 

Kleobulos , Rodos’lu

MÖ 0600 lü Yıllar

 

       Fransızlar adını Cleobul yazarlar.

       Grek Düşünürü.. Antikite’nin 7 Bilge’sinden.. Rodos Kralı Evagoras’ın oğludur. [15]  Lindos’ta doğdu, Babasının ölümü’nden sonra da Rodos’u yönetti.

       Kadınların aydınlatılmasını ve Bilgili olmalarını isterdi. Kızı Kleobulyne yi Manzum bilmeceler yazan bir Ozan olarak yetiştirdi.[16]

       Şarkılar yazdı, 3000 Dizelik bilmeceler yazdı. Günümüze Solon’a yazdığı bir mektupla birkaç özdeyiş’inden başka bir şey gelmez.

       ‘Ölçü en iyi şey, ‘diyor,

Babayı saymak gerekir. Dinlemeyi sevmeli, gevezeliği değil. Hazza hükmetmemeli. Zorla hiç bir şey yapmamalı. Yurttaşla’ra  en iyi öğütleri vermeli. Halka karşı olana Düşman gözüyle bakmalı. Kişi dengiyle evlenmeli, daha yükseği Efendin olur, Karın değil.’

 

 

Abaris

MÖ 0600 lü Yıllar

 

Grek düşünürü..

Antikite’nin Dini Orphizm’in ve Yeni-Pythagorasçılık’ın Törenleri’nde adı çok geçen masallaşmış Düşünür.

Ponte’lu Heracleitos, Porphtrius, Plutrakhos Eserlerinde O’nun sözünü ederler. Hayatı üzerine Masallar anlatırlar.

Yeni-Platoncuları ve Virgilius, Ovidius, Valerius Flaccus gibi Ünlü Latin Ozanları’nı ağızdan ağıza süregelen Masallarıyla etkilemiştir.

 

 

Aisopos

MÖ 0600 lü Yıllar

 

       Grek düşünürü.. Ezop diye bilinir.

Ahlakı, Hayvan Hikayeleri (Fabl) anlatarak öğütlemek ve yaymakla ünlü’dür. Yarı masallaşmış kişiliği vardır. Frigya’lı bir Köle olduğu ve sonradan Azad edildiği söylenir.

       Maksimus Planudos’un topladığı bu Grek Masalları Aisopos’un Yaşamı adlı Eserle günümüze kadar geldi.

       La Fontaine’in başlıca kaynağı oldu.

 

 

Charondas

MÖ 0600 lü Yıllar

 

     

Grek düşünürü.. Kharondas.

       Koyduğu Yasalar’la ünlü..

Aristoteles Politika’nın çeşitli yerlerinde O’ndan bahseder. Manzum olarak yazdığı Yasalar  değerli düşünceler kapsıyordu denir.

 

 

Pittakos 

MÖ 0650-0569

 

       Grek Düşünürü.. Antikite’nin  7 Bilgesi’nden.

 Lesbos’lu Devlet Adamı. Midilli Adası Tiranı’ydı. Ülkesine yararlı Yasalar yaptı. Günümüze gelen özdeyişi:

       ‘Soylu olmak güçtür. Uygun zamanı kolla, ölçüyü göz önünde tut’, diyor.

 ‘Yapmak istediğini söyleme, başaramazsan gülerler. Başkasında hoş görmediğini kendin yapma.[17] Bahtsızları ayıplama, çünkü tanrıların öfkesine uğramışlardır. Karaya güvenilir, denize güvenilir. Kazanç doymak bilmez, sana uyanı kazan. Bir kimseyi affeden onun üstüne yükselir, ondan öc alan onun haline düşer.’

 

 

 

Solon

MÖ 0640-0558

 

Atina’lı Hukukçu. 7 Bilge’den biri. Devlet Adamı..

Atina için Anayasa yaptı.

Halkın baskısı altında Antikçağ Soyluları’na karşı birçok Yasaları kabul etti.[18]

Kalem,[19] Solon’dan bugüne şu sözleri taşıdı:

         ‘Hiç bir şeyde aşırı olma, ölçülü ol’, diyor.

 ‘Keder doğuran Haz’dan kaç. Çabuk Dost edinme, edindiklerini de çabuk gözünden düşürme. Hükmedilmeyi öğreneyerek hükmetmeyi öğren. Yurttaşlarına en hoşlarına gideni değil, en iyiyi söyle. Görünmeyenleri görünenlerden çıkar.’

 

 

Bias,Devlet Adamı

MÖ 0570-0???

 

       Grek Düşünürü.. Antikite’nin 7 Bilge’sinden.

        Herakleitos (ö. MÖ 480) Doğa adlı eserinde O’nu över:’  Priene’de Teutames oğlu Bias doğmuştur, Ünü ötekiler’den daha büyüktür.’ Herakleitos O’nun naklettiği şu sözünü beğenir:’İnsanların çoğu kötüdür’.

       Ondan kalan vecizler şunlardır:

       -İşe yavaş giriş, ama giriştikten sonra sıkıca sarıl.

       -Çabuk konuşmaktan sakın, yanılırsın ve ardından pişmanlık gelir.

       -Çok dinle, az söyle.

       -Yaptığını düşün.

       -Dostlarınla bir gün düşmanların olacakmış gibi yaşa.

       ‘Çok dinle, yerinde konuş, ölçüyü kaçırma’ diyor.

‘İnsanların çoğu kötüdür. İşe yavaş giriş, başladıktan sonra sıkı sarıl. Çabuk konuşmaktan sakın, yanılırsın. Yaptığını düşün. Güzellikle al, zorlayarak değil.’

 

 

Khilon, Isparta’lı

MÖ 0500 lü yıllar

 

        Fransızlar Chilon diye anar.

       Isparta’lı Grek Düşünürü.. Antikite’nin 7 Bilgesi’nden.. Isparta’nın 5 yöneticisi (Ephoros) inden biriydi. Ülkesinin gelişmesine katkıları oldu.

       Delphoi'deki Apollon Tapınağı’nın kapısında yazılı olan, Sokrates'in alıp işlediği bu sözü Platon (ö. MÖ 347) şöyle açıklar:  ‘Sadece bir insan olduğunu bil.’

       Vecizelerinden:

       ‘Kendini bil. Dostların Şölenlerine yavaş yavaş git, felaketlerine koşa koşa. Ölmüşleri bahtlı diye öv. Kendinden yaşlı’yı say. Tutkular’a egemen ol. Yasalar’a uy. Haksızlığa uğrarsan barış, Hakaret’e uğrarsan öc al.’

 

                       

 LATİN İTALYASI 

Romulus b. Mars

700 ler

 

Roma’nın Efsanevî Kurucuları..Alba Longa Kralı Numitor’un Kızı Rhea Silvia’nın Oğulları olduklarına inanılır.

Numitor’u Taht’tan indirerek Erkek Kardeşi Amulius, Taht üzerinde Hak iddia edecek Çocuklar doğurmasını engellemek amacıyla Rhea’ta Bekaret Yemini ettirir. Ama Rhea, Savaş Tanrısı Mars’dan Gebe kalarak Romus ve Romulus adlı ikizleri doğurur. Amulius, bebeklerin Tiber Irmağı’nda boğulmasını emreder. Ama Bebekleri taşıyan Sandık Irmak’tan aşağıya sürüklenir ve daha sonra Roma’nın kurulacağı yerde, Kutsal İncir Ağacı Ficus ruminalis’in yakınında duru. Burada, ikisi de Mars’a adanmış olan bir Dişi Kurt ile bir Ağaçkakan Bebekleri emzirip beslerler. Sonunda Çoban Faustulus onları bulur.

                 Faustulus ve karısı Acca Larentia’nın büyüttüğü ikizler, Serüvenci Gençler’den oluşan bir Çete’nin başına geçerler. Sonunda Amulius’u öldürerek büyükbabalarını tajta çıkarırlar. Daha sonra, lurtarıldıkları yörede  bir Kasaba kurarlar. Romulus Kent’i Surlar’la çevirir. Romus surların üzerinden atlayınca Kardeşi tarafından öldürülür.

                 Romulus zamanla iktidarını sağlamlaştırır ve Kent onun Adını taşır. Kaçak ve Sürgünler’e Sığınma Hakkı tanıyarak Kent’in Nufusunu artırır. Komşu Sabini Kabilesi’ni bir Şenliğe çağırarak Kadınlarına el koyar, Adamlarını Onlarla evlendirir. Kadınlar da Sabini Kabilesi’nin Kent’i zapdetmesini engellerler. İki Halk arasında imzalanan bir Anlaşma’ya göre Romulus, Sabini Kralı Titus Tatius’la birlikte Ülke’yi yönetmeyi kabul eder. Titus Tatius’un Erken ölümü, Romulus’u yeniden Tek Hükümdar durumuna getirir. Uzun süren Hükümdarlığı sonunda bir Fırtına sırasında gizmeli bir biçimde yok olur. Romulus’un bir Tanrı’ya dönüştüğüne inanan Romalılar, Tanrı Quirinus adıyla ona tapmışlardır.

                 Romus ve Romulus Kökenli Ögeler’in MÖ 300 yıllarda ortata çıktığına inanılır. MÖ 200 lerin sonlarında kayda geçen Efsane Grek ve Roma Kökenli Ögelerin bir karışımını içerir. Grekler, Yer Adlarının Kökenini açıklamak için Geleneksel olarak Efsane Kahramanları yaratmışlardır. Sabini Kadınları’nın kaçırılması öyküsü ise büyük ihtimalle Roma Evlilikleri’ndeki Kız Kaçırma geleneğini açıklamak için uydurulur. Mars’ı öyküye katmakla Romalılar Kökenlerini öenmli bir Tanrı’ya bağlamış oldular.

                 Roma’nın ilk Dönemlerine ilişkin bilgiler Sınırlı Arkeolojik Bulgular’a, Efsanelere ve Livius gibi daha sonraki Romalı Tarihçiler’in Eserlerine dayanır.İtalya’nın Grek Dünyası ile bağlantısını temsil eden Aineias adlı Mitolojik Kahraman üzerinde geliştirilen öyküler bir bakıma Grek Kolonileri’nin Latium Bölgesinde bıraktığı izleri yansıtır. Romulus Efsanesinin kısmi gerçeklik payı vardır. Livius’a göre Latin Kökenli bir Askeri Şef olan Romulus’un Palatium’a ilk Yerleşme’den Komşu Sabinler’e karşı giriştiği savaş iki halkın kaynaşmasıyla sonuçlandı. Böylece ilk Kralı Romulus olan ve adını ondan alan Devlet ortaya çıktı (MÖ.8.754) Romulus’dan sonra başa geçen Numa Pompilius Dönemi’nde (MÖ 715-673) Roma Dini ilk Biçimini aldı.

                 Numa’nın ardılı olan Savaşcılığıyla Ünlü Tullus Hostilius (hd MÖ 673-642) Askeri Yapı’yı düzenledi.

                 Ancus Marcius (hd MÖ 642-617) hala bir Köyler federasyonu görünümünde olan Roma’nın gelişmesini ve büyümesini sağladı. Ama Roma’nın gerçek bir Kent Niteliği kazanması Etrüskler’in Bölgeyi ele geçirmesi ile başlar.

 

                 ETRÜSKLER

 

                 Efsanevi Kaynaklar’da Roma’nın ilk Etrüsk Kralı Tarquinius Priscus’un (hd.MÖ 616-578) Büyük Çaplı Bayındırlık İşleri gerçekleştirdiği belirtilir. Birçok Tarihçi tarafından, Etrüskler’in Etkisi’ni bulanıklaştırmak amacıyla sonradan araya sokulduğu öne sürülen ve Kökeni bilinmeyen Servius Tullius adlı Kral’ın Kenti Sağlan Surlar’la çevrelediği, Halkı 4 Tribus’a ayırdığı ve Askeri amaçlarla 100 kişilik Topluluklar’dan oluşan Centuria !ları örgütlediği söylenir. Efsane’de Zalim bir Yönetici olarak betimlenen bir başka Etrüsk Kralı Tarquinius Superbus Dönemi’nde Komşu Halklar’a karşı Başarılı Savaşlar yürütüldüğü anlatılır. Gene Efsane’ye göre baskılara karşı ayaklanan Roma Halkı’nın MÖ 509’da Etrüsk Kralı’nı kovarak Cumhuriyet Yönetimi’ni kurmasıyla Krallık Dönemi sona erdi.

                 Efsane’de aktarıldığı gibi 600 lü yıllarda Üstünlük sağlamakla birlikte Kent’in doğrudan Yönetimimi MÖ 550 dolaylarında üstlenen Etrüskler’in Roma’nın gelişmesine katkısı gerçekte çok daha büyük oldu. Etrüsk Yönetimi’nde hızla gelişen Roma, Latium Bölgesi’nin en güçlü Kenti durumuna geldi. Etrüskler Grek Dünyası’ndan almış oldukları Alfabe’yi, çeşitli paraları, Ölçü Birimleri’ni ve Güzel Sanatlar’ı Romalılar’a da benimsettiler. Tanrılar’ı doğrudan Grek Örnekleri’ne denk düşen  Roma Devlet Dini Kurumsal bir Yapı kazandı. Buna karşılık Latince’yi Özgün Dilleri olarak koruyan Romalılar Toplumsal ve Siyasal alanda da Etrüskler’den Bağımsız bir Gelişme göstererek farklı Kurumlar yarattılar.

                 Roma Toplumu’nun temel dayanağı olan Gensler Ortak bir Ata’ya bağlı Toplulukları kapsıyordu. Her Gens kendi içinde Familia denen Alt Birimler’e ayrılıyordu. Zaman’la Yönetici Gensler’in Üyeleri patrici olarak bilinen ayrıcalıklı bir Sınıf oluşturdu. Gens Örgütlenmesi’nin dışında kalan geniş bir kesim ise Pleb Adıyla Ayrıcalıklar’dan yoksun ikinci bir Sınıf durumuna geldi. Gensler’i temsil eden Siyasal Birimler olarak ortaya çıkan Curia’ların  oluşturduğu Comitia Kral’ı seçen ve Yasalar’ı koyan bir Halk Meclisi niteliğini taşıyordu. En Nufüslu Familia Reisleri’nin oluşturduğu Senato’nun da Kralın Seçimini onaylayan bir Organ olarak önemli bir ağırlığı vardı. Kral’ın gücünün dayanağı İmperium denen Yürütme Yetkisi’ydi.

 

                 LATİUM, LATİNCE, LATİNUS

 

                 İtalya’nın Ortabatı Kesimi’nde yer alan Latium.. Başlangıçta Alban Tepeleri Çevresindeki Topraklar’ı kapsayan latium, MÖ 500 lere gelindiğinde Tiber Irmağı’nın Güneyinde Circeo Tepesi’ne kadar uzanıyordu. Bölgenin Kuzeybatı’sında Etruria (bugün Toscana), Güneydoğusunda Sabini, Ekuvi ve Marsilerin Toprakları yer alıyordu. Daha Geniş olan bugünkü Lazio Yönetim Bölgesi Fiora ve Garigliano Irmakları arasındaki büyün Kıyı ovasını içine alır ve Doğu Apenninler’e kadar dayanır. Latium’un Tarihi Roma’nın Gelişmesine sıkı sıkıya bağlı olmuştur.

                 Kökenlerini MÖ 2.Bin’de İtalya Yarımadasına göç eden Hint-Avrupa Kabileleri’ne dayayan latinler, MÖ 1.Bin’in başlarında çevreden kopuk ve savunulması kolay bir Bölge olan Alban Tepelerini yurt edindiler. Buraya yerleşen latin Kabileleri hem İtalya’nın Güney kesimindeki Demir Çağı Uygarlığı’ndam, hem de Etruria’nın Güney Kesimindeki Villanoven Uygarlığı’ndan etkilendiler.       Latinler Ölülerini yakarak küllerini Villanoven Tarzı Ayaklı Kaplarda ya da Ev Biçimindeki Ayaklı Kaplar’da saklarlardı. Bu kaplar basit Geometrik Örgelerle bezenirdi. Benzer  Örgeler bu Mezarlar’da bulunan Usturai İğ, Broş ve Silah gibi Tunç Parçalar üzerine kazınmıştır. Alban Tepelerindeki Mezarlarda kullanılan malzeme, Roma’da Günümüzdeki Mezarlar’da bulunan malzeme’yi andırmakla birlikte, Görünümleri genellikle daha kaba ve daha basittir.

                 Etrüskler’in MÖ 600’de Latium’u işgal ederek Etruria ile Campania arasında bir Köprübaşı oluşturan Roma’ya yerleşmesinden sonra Etrüsk Uygarlığı’nın ve Sanatının etkileri öteki Latin Kenetlerinde de kendini duyurmaya başladı. Roma çok geçmeden Etruria’nın Güney kesimindeki Güçlü Kentler’in Düzeyine ulaşarak üstün bir Konum kazandı.

                 Tarihsel kayıtlarda MÖ 509 da Roma’nın Öncülük ettiği bir Ayaklanma ile Etrüskler’in Bölge’den çekildiği belirtilirse de bunun MÖ 475’te Latinler’le Yunanlılar’ın kurduğu İttifakla sağlandığı bilinir.

                 Eyrüskler’in ayrılmasından sonra latium yoksullaşırken Roma da Çevre Kentler üzerindeki üstünlüğünü yitirdi. MÖ 400 lerde bölgeye latin Birliği Egemen oldu. Bu Dönem’de Latin Kentlerinden gelen  Delegelerce her yıl seçilen Diktatör Romalı Askerlerin de yer aldığı Fedaral  bir Ordua komuta ediyordu. Birlik içinde Tusculum’un Etrüsk Dönemi’ndeki Roma Önderliği’ne benzer bir konumu vardı. Roma Toprakları ise Kent’in 11 km dışında son buluyordu.

                 Antium’da (Anzio= yaşayan Volskiler (Volsci) ile Praeneste ve Tibur (Tivoli) yöneten Ekuviler gibi Savaşçı Haklar’ın varlığı latinler için önemli bir tehdid oluşturuyordu. Coriolanus’unEfsanevi Öyküsü, Roma’nın MÖ 400 başlarında, Volksilere karşı Ardea ve Aricia’yla birlikte savaşarak topraklarını Güney yönünde genişletmesini anlatır. 400 lerin sonunda  Monti Lepini’de Koloniler kuran Roma, MÖ 3000 lerde İç çatışmalar’la zayıflamış olan öteki Latium Kentleri üzerinde yeniden üstünlük kurmaya başladı. Roma ve latin Birliği MÖ 358 de Diktatör’ün dönüşümlü olarak tesbitini öngören, Eşitliğe dayalı bir ittifak anlaşması yaptılar. Gücünü diderek artıran Roma’nın Volksi Toprakları’na İki Kabile Yerleştirmesi üzerine çıkan savaş (MÖ 340-338) sonunda Latin Birliği dağıldı. Latin Kentleri Özerklillerini sınırlayan ya da bütünüyle ortadan kaldıran bir Statü altına girdi. Böylece Hegemonyasını kabul ettiren Roma, bütün Bölge’ye kendi Yönetim Sistemini egemen kılmış oldu.

                 Roma Mitolojisine göre Latium’un Yerli Halkının Kralı ve latin Halklarına adını veren Kahramandır Latinus.  Hrek kahraman Odysseus ile Büyücü Kirke’nin ( ya da Roma Tanrısı Faunus ile Su Perisi (Nmpha’nın) Marica’nın Oğlu olduğu uydurulmuştur. Vergilius’un Aeneis adlı Destanının Kahramanı Aineias, Tiber Irmağı’nın Ağzında karaya çıktığında Barışcı Hükümdar Latinus tarafından karşılanır; daha sonra Latinus’un kızı Lavinia ile evlenir.

 

                 Lingua latina:

                 Hint-Avrupa Dil Ailesi’nin İtalik Öbeği’ne bağlı dil.. Çağdaş Roman Dilleri’nin kaynağıdır. Başlangıç’ta Aşağı Tiber Irmağı Kıyıları’nda yaşayan Küçük Toplulukların Diliydi.. Roma’nın Siyasal Gücü’nün artmasıyla MÖ 200 lerden sonra bütün İtalya’ya, daha sonra Avrupa’nın Batı ve Güneyindeki birçok Bölge’ye, Akdeniz’in Orta ve Batı kesimlerinde, magna Graecia’daki Koloniler’de konuşulan Grekçe dışında, Sicilya’yla Alpler arasındaki Bölgedeki bütün lehçelerin yerini aldı.

                 Roman Dilleri, latice’nin Roma İmparatorluğu’nun çeşitli Bölgelerinde konuşulan farklı lehçelerinden doğdu. Latince Ortaçağ’da batı’nın en yaygın olarak kullandığı Bilim ve Edebiyat Dili^ydi.Ama 1500 lere doğru, Rfeorm Hareketi’nin, Ulusalcılığın ve matbaanın İcadının etkisi ile eski önemimi kaybetti. Buna karşılık 1950 lere değin Katolik Kilisesi’nin Resmi Dili olmayı sürdürdü.

                 MÖ 600 lere ait en eski latince Metin’de Vurgusuz Heceler’deki Tam Ünlüler’in korunduğu görülür. Buna karşılık sonraki Dönemler’de latince’deki Ünlüler’in sayısı azalmıştır.Ayrıca Erken Dönem Latince’sinde Vurgu Kelimenin ilk Hecesinde yer alırken, Cumhuriyet ve İmparatorluk Dönemlerinde Kelimenin Sondan  İkinci, üçümcü hecesine geçtiği görülür.

                 Klasik Dönem latincesinde Ad ve Sıfat çekiminde Düzenli olarak kullanılan altı durum (Yalın Hal ile Seslenme,Tamlayan, Yönelme, Belirtme ve Çıkma Halleri) vardır. Bazı Adlar’da, kalma halinin izlerine de rastlanır. İlk Hind-Avrupa Dilindeki İkil Sayı latince’de ortadan kalkmıştır. Klasik latince’nin Önemli bir Söyleyiş Özelliği de, Şiirin temelini oluşturan ama zamanla ortadan kalkan kısa ünlü uzun ünlü ayrımıdır.

                 Klasik Dönem’de en az 3 tür latince kullanılmakyaydı: Klasik yazı Dili, Klasik Hitabet Dili ve Bölgeden Bölgeye değişen Gündelik Konuşma Dili.. Zamanla Dilbilgisi, Söyleyiş ve Sözcük Dağarcıyı bakımından büyük değişim geçiren Konuşa Dili, Klasik latince’nin kurallarından giderek uzaklaştı. Bu Dile ililkin çoğu bilgi, Klasik ve Klasik Sonrası Dönemlerden kalma çok sayıdaki Yazıttan ediniliyor.

                 MÖ 200 sonrasında konuşulan latince, genellikle Halk Latince’si olarak adlandırılıyor. (Ama bu Dil, Değişik Dönemler’de halkın konuştuğu latince’yle karıştırılmamalı). Halk latincesi temel olarak, Roma’da ve Roma’ya bağlı Eyaletler’de oruran Orta Sınıfların Konuşma Dili’ydi. Klasik latince’den türemiş olmakla birlikte, Roma İmparatorluğu sınırları içinde, halkın Eğitim Düzeyi’ne, Roma’ya yakınlığına ve Anadiline bağlı olarak farklılıklar göstermekyeydi.

Roma İmparatorluğu parçalanıp  Kilise Güney ve Batı Avrupa’daki en büyük Birleştirici Güç durumuna gelince, İnsanlar’ın Eğitim Düzeyi ve aralarındaki İletişim geriledi. Buna bağlı olarak, söyleyiş ve Dilbilgisindeki Bölgesel farklılıklar giderek arttı. Yaklaşık 600 den sonra, halk latincesinin yerel lehçelerini konuşanlar artık birbirini anlamamaya başladı. Bu farklılaşma sürecinin sonunda Roman Dilleri ortaya çıktı. Bu yüzden Halk latincesi, birçok özelliği bakımından Klasik Öncesi ve Klasik Dönemlerde konuşulan latince’yle Roman Dilleri arasında bir geçiş Dönemini temsil eder. Roman Dilleri’nin Atası olan Halk latincesi’ne bazen Proto-Roman Dili de denir. Ama ilk-Roman Dili daha çok, belgeler’le günümüze ulaşan Halk latincesi için değil, oluşturdukları çağdaş Roman Dillerinin atası sayılan varsayımsal Dil için kullanılır.

Latince yazılmış hemen bütün metinler’de Klasik Latince’nin biçimleri kullanılmıştır. Bu yüzden doğrudan Halk latincesiylevyazılmış metin bulmak çok zordur. Bu dile ilişkin Çağdaş Bilgiler, az sayıda Yazıt ve Yanlış Kullanımlar’la ilgili Açıklamalarından Eğitim görmüş yazarlar’ın yazılarındaki ‘Dil Sürçmeleri’nden , Klasik Biçimler’in yanlış kullanımlarıyla ilgili Listelerden ve Eğitim Düzeyi Düşük Kişilerce ya da onlar için yazılmış Metinler’den edinilmiştir. Ayrıca Roman Dilleri’nde yazılmış ilk Metinler de (800ler ve sonrası) genellikle daha eski kullanımlara ışık tutar. Dilbilimciler, bu kaynaklara dayanarak, Halk latincesi’nin yapısı ve Sözcük Dağarcığını ancak belli bir kesinlik derecesine kadar yeniden kurabilmişlerdir.

Halk latincesiyle yazılmış ya da bu dilde parçalar içeren başlıca Metinler 300 lerde yaşadığı  sanılan eğitimsiz bir İspanyol rahibi’nin yazdığı Peregrinatio Etheriae (Etheria Yolculuğu) ile 200 lere kadar giden erken bir tarihe ait olduğu sanılan, birçok Sözcüğün Doğru ve Yanlış Kullanımlarını içeren Appendix Probi’dir. (Probus Dizini). Halk latincesiyle yazılmış Dini Eserler arasında ise Aziz Hieromymus’un Kitabı Mukaddes çevirisiyle (MS 385-404) Aziz Augustinus’un (MS 354-430) Eserleri sayılır.

Latince’nin sonraki gelişimi iki koldan sürdü. Bir yandan Yerel Konuşma Dilleri’nin gelişmesiyle çağdaş Roman Dilleri ve Lehçeleri ortaya çıktı, diğer yandaan, az çok Standart bir yapı kazanan latince, bütün Ortaçağ boyunca Din ve Bilim Dili olmayı sürdürdü. Bu biçimiyle de Batı Avrupa’da konuşulan dillerin gelişiminde önemli bir etkisi oldu. Avrupa’da konuşulan birçok dilin (özellikle Galce, Cornwall Dili, Bretonca, Germen Dilleri, Arnavutça ve Bask Dili) yanı sıra, Kuzey Afrika’da konuşulan berberi Dilleri’de, latince’den çok sayıda kelime aldılar.

 


[1]            /Hellen-Latin Eskiçağ Bilgisi,

[2]            /Antik Felsefe Metinleri

[3]            1855,

[4]            Eski toplumların mülkiyet ilişkisini incelemiş ve bu açıdan 3 tip mülkiyet ilişkisi saptamıştı. Antik, Germanik, Asya tipi. Antik Mülkiyet İlişkisi,  Antik Grek ve Roma’nın mülkiyet ilişkilerini dilegetiriyordu ve bu mülkiyet ilişkilerinin gerçekleştirdiği üretim biçimi kendine özgü antik üretim biçimi’ydi. Bu mülkiyet tipinde, devlet toprak mülkiyeti’yle, özel toprak mülkiyeti gibi çelişen iki biçim vardır. Ager publicus denilen kamu toprağının her parseli, aynı zamanda, bir Romalı’nın mülküydü. Borç için kölelik ve savaş tutsağı olarak kölelik kurumları da bu biçimde belirmiş, kölelerin bireylerce özel olarak  kullanılmaları dolayısıyla başlamıştı. Birçok özgür yurttaşlar, bu yollarla, özgürlükleriyle birlikte - ki özgürlük mülk sahipliği  demekti- mülkiyetlerini de yitiriyorlar, köleleştiriliyorlardı.

[5]            / Antik Felsefe

[6]            Türkçe’ye Azra Erhat, A.Kadir, Arın Engin, Ahmed Cevdet Emre çevirdi.

[7]            Quevres Completes d’Homere,1913,Paris ‘Bütün Eserleri’

[8]            Walter Kranz’ın Antik Felsefe’si ile, Hense-Leonard’ın ‘Hellen-Latin Eskiçağ Bilgisi eserlerinden.

[9]            Boiotia’nın Askra kenti, Helikon Dağının eteklerindedir. Bu dağda sanat perileri Musa’lar oturuyor. Çobanlık eden Hesiodos, Musa’ların kendisini şairlik etmeye çapırdıklarını öğünerek anlatır.

[10]          ç.Suat Yakup Baydur, MEB

[11]          C.C. Zimmermann’a göre eski toplumlar Aristophanique, Homerique ve Hesiodique plmak üzere üçe ayrılır. 1.Kazanç ve çıkar, ikincisi çoban -göçebe, 3.köye bağlı tarımsal toplum tipini dile getirir.

[12]          /Adversus Mathematico, XI.baskı, Berker, s.555, 1,5

[13]          Kapital, c.I

[14]          Hermann Diels/ Fragmente der Vorsokratiker, I/10. (Sokrates Öncesinden Parçalar)

[15]          Diogenes Laertius’un anlattığına göre.

[16]          Kratinos’un bu adı taşıyan bir komedisi var,onu bilmecenin simgesi olarak gösteriyor. Plutarkhos da / Bilge’nin Yemeği adlı eserinde O’nun sözünü ediyor ve ona akıllı (eumetis) diyor.

[17]          Benzer söz  Konfüçyüs’e aittir.

[18]          Hegel Enzyklopedie’de bu yasalar için ‘Solon’un kafasından doğmuştur’ der.

Engels Aile’nin Kökeni’nde şöyle der:’ Solon, MÖ 594 de siyasal devrimler diye adlandırılan diziyi, önce mülkiyete bir darbe indirerek başlattı. Şimdiye kadar bütün devrimler, belli bir mülkiyet türüne karşı korunması için yapılmışlardır. Birine dokunmadan öbürü korunamaz. Örneğin Fransız Devrimi’nde Burjuva mülkiyetini korumak için Feodal mülkiyet  kurban edilmişti. Solon devriminde, borçluların mülkiyeti yararına, kurban edilen masrafları ödemek zorunda kalan alacaklıların mülkiyeti oldu. Borçlar düpedüz silindi. Ayrıntılarını  bilmiyoruz ama Solon şiirlerinde, borçlanmış tarlalardaki ipotek taşlarını kaldırtmak ve borçlanmış bulundukları için yabancı ülkelere köle olarak satılmış ya da oralara kaçıp sığınmış kimselerin vatanlarına dönüşünü sağlamış olmakla övünür. Bu ancak mülkiyete açık bir saldırıyla gerçekleşebilirdi. Özel mülkiyet, 2500 yıldan beri, ancak mülkiyete saldırarak varlığını sürdürebilmiştir.’

[19]          96/el-Alaq 4