İhsan
Eliaçık
1961
23 Aralık’ta Kayseri'nin İncesu
İlçesi'nde doğdu. Yörede sevilen Kerimoğlu Hoca'nın
Torunu. İlk, Orta, Lise
Tahsilini Kayseri ve Kırşehir'deki değişik okullarda
tamamladı. 1980'de Kırşehir Lisesi’nden Mezun oldu..
12 Eylul öncesi MTTB ve
Akıncılar gibi İslamcı Gençlik Grupları içinde Aktif olarak
yer aldı. (1977-1980) 1980 de 12 Eylul öncesinde
Arkadaşları ile Yahyalı Gençlik Kampı’nda yakalandı.
Cunta Dönemi'nde Mamak Askeri
Cezaevi'nde Akıncılar/Akıncı Gençler Ana Davası'ndan
1 yıl tutuklu kaldı, çıkarıldıkları ilk Mahkeme'de Beraat
etti (1981).
Askerliğini Kars /Sarıkamış'ta
tamamladı (1984).
Erciyes Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi'nde bir süre okudu , sonra kendi isteği ile
Falukte’den ayrıldı (1985-1988). Böylece İslami Hareket
içindeki Sorumluluklarına Ağırlık verdi.
Kayseri'de Çizgi Yayınları'nı
kurdu (1987). ‘Kayseri Gündem’ adıyla 15 Günlük Yerel
bir Gazete çıkardı (1989 ve 1994). Bir süre İstanbul'a
yerleşti (1991-93). Bayazit Eylemleri, değişik Paneller
ve Gençlik Eğitimine katkıda bulundu.
Kayseri'de ‘Birlik FM Radyosu'nun Kurucuları
arasında yer aldı ve Radyo'nun Genel Yayın Yönetmenliği'ni
yürüttü (1993-1999). Birlik FM'de Tefsir Proğramları
düzenledi. (Fi Zilal okudu).
Bir Grup
Arkadaşıyla
birlikte İstanbul'da aylık 'Değişim Dergisi'ni
çıkardı (1993-99). 6 Yıl bu Dergi'de Yazıları yayınlandı.
Yapısal Bölünme'den sonra Dergi’yi Kayseri'de yeniden
yayınladı (II.Dönem), kapanana kadar
Genel Yayın Yönetmenliği'ni yürüttü (1995-1999). Dergi'de
yayınlanan Makalelerini 'Değişim Yazıları' adıyla
kitap haline getirdi.
28 Şubat Süreci:
Aleyhine 30'u
Aşkın
Dava açıldı.
Kayseri Gündem Gazetesi’ndeki
Köşesinde
yayınlanan 2 ayrı Yazısından dolayı Ankara 2 No’lu DGM
tarafından toplam 2 yıl 4 Ay Hapis cezasına çarptırıldı.
Ankara DGM C.Başsavcılığı tarafından 29.09.1998 gün ve
1998/207 No’lu İddianame'siyle açılan Dava'nın ( 1992/2
Esas ve 1999/43 Karar sayılı) Gerekçeli DGM Kararı'nda şöyle
deniyor: ‘ ... Sanık savunmalarında; Dava'ya konu yazıları
kendisinin yazdığını, ancak İddianeme'de ileri sürüldüğü gibi
Kin ve Düşmanlığa açıkça Tahrik etmek gibi bir amacının
olmadığını, tek amacının Üniversite Öğrencilerini ve Velileri
Başörtüsüne sahip çıkmaya çağırmak olduğunu, yazdığı
Düşüncelerinin Düşünce ve İfade Özgürlüğü çerçevesinde
değerlendirilmesi gerektiğini beyan ederek Beraatine karar
verilmesini talep etmiştir. Yazıların bütünü incelendiğinde
her iki Yazı'nın konusunu da Üniversitelerimizde uygulanan
Başörtüsü Yasağının oluşturduğu görülmektedir. Böylece Sanığın
her iki Yazısında da Üniversiteler'de uygulanan Başörtüsü
yasağına karşı çıkıp, Başörtüsünü, uğruna baş verilecek kadar
Kıymetli bir Sembol olarak gösterip, Başörtüsü Yasağını
uygulayan Resmi Görevlileri Zorba diye nitelediği,
Başörtüsüyle Üniversirte'ye giren Öğrencileri Mağdur olarak
gösterip Öğrenciler ve Velilerini tek yol direniştir diyerek
Suç işlemeye Teşvik ettiği, Başörtüsü'yle ilgili Yayın yapan
Görsel ve Yazılı basın Kuruluşlarını eylem yapan İnsanlar'ın Beynini uyuşturmakla itham ettiği, her iki
Yazı'nının tümü
değerlendirildiğinde Sanığının Halkı inananlar- inanmayanlar
şeklinde Ayrıma tabi tutup Din Farklılığını gözeterek Kin ve
Düşmanlığa açıkça Tahrik ettiği Suçunu işlediği
anlaşıldığından TCK’nın 312/2-3 Maddesine göre
cezalandırılması yönüne gidilmiştir..’
Eliaçık hakkında verilen 2
Yıl 4 Aylık
Hapis Cezası hafifletme sebepleri Gözönünde bulundurularak
sonuç olarak 1 Yıl 11 Ay 10 Gün Hapis Cezasına dönüştürüldü.
Eliaçık, karar hakkında yaptığı açıklamada; ‘kararın
yargıtayca onaylanması durumunda Cezaevine gireceğini, bunun
bu Ülke'de yaşayan Düşünce Adamlarının bir Kaderi olmaya
başladığını, Düşünce'nin üzerindeki Baskılar'ın kaldırılması
için Nöbet Sırasının kendisine gelmesi durumunda bundan büyük
Onur duyarak Cezaevine gireceğini söyledi. Mahkeme'nin erteleme
Talebi Yargıtayca reddedildi ,Cezası onaylanırsa İnfaz Yasası
gereğince yaklaşık 9 Ay Hapis yatması kararlaştırıldı.
Çoğu Radyo,
Köşe Yazısı ve
Miting Konuşmaları'ndan açılan 312.Madde Davaları'ndan toplam 6
Yılı Aşkın Ceza aldı. Basın Yolu'yla İşlenen Suçların
Ertelenmesi'ne Dair Kanun'dan yararlanarak İnfazı 3 yıl
ertelendi, şartlı salıverildi . (2000).
Nu Süre esnasında Günlük
Kayseri Gündem Gazetesi'nde
Köşe Yazarlığı yaptı (1996-1999)
Yeryüzü, Değişim, Haftaya Bakış Dergilerinde
Yazıları yayınlandı.
İstanbul: II.Dönem:
2002
Sonbaharı'nda yeniden İstanbul’a yerleşti. Evli ve 5 Çocuk Babası.
Bilgi ve Düşünce Dergisi’nde Yayın Danışmanlığı olarak
çalıştı. Halen Aylık Dünyada ve Türkiye’de
Yarın , Özgün İrade Dergisi le
Zaman Gazetesinde Yazıları yayınlanıyor. Kendi
Sitesi'nde zaman zaman Aktuel Makeleler kaleme alıyor.
Kendi Dili’nden Okurluk Süreci:
‘Hayata Gözümü açtığım Dindar Baba Ocağında
ilk okuduğum Elifba, Kur’an, ilmihal, Peygamber Kıssaları,
Evliya Menkıbeleri, Karanlık Gecelerin Nurlu Sabahı
kitapları…
Lise Yıllarımda okuduğum Sakarya
Türküsü, Öğrenci Evlerinde Dersler yaparken elimden
düşürmediğim Sezai Karakoç’un ‘İslam’, ‘Diriliş
Neslinin Amentüsü’ vs. kitapları..
19 Yaşın Heyecanıyla
Ruhumda Fırtınalar
estiren İran Devrimi Yılları..
12 Eylül Dönemi'nde Mamak Cezaevi’nde
bütün zihniyet dünyamı altüst eden o Korkunç bir Yıl..
Cezaevinden çıktıktan sonra kendimi
Öksüz gibi hissettiğim Yalnızlık Yılları…
Ardından içinde doğan, dizginleyemediğim
daha ‘derine dalma’ Arzusu; Divaneler gibi Kitaplara
saldırışım; Asım Köksal,
NFK, Sezai Karakoç,
Said-i
Nursî, Cemil Meriç,
Elmalı okumaları..
Beyaz Renkli Diriliş-NFK
kitapları,
Cemil Meriç’in beni Doğu’dan
Batı’ya serseri gibi dolaştıran Eserleri, Kırmızı Renkli
Nur Risaleleri..
Bir türlü Tatmin olmayan
Yoğun bir Arayış..
Günlerce çıkmadığım,
Kitapların içine
gömüldüğüm Odama gelip, ‘Oğlum fazla derine dalma, ne
ararsın bu kitapların içinde’ diyen Vefakar Anam..
Ardından o yıllarda yeni çıkan
İbnu
Haldun’un Muqaddime’si,
Hamidullah’ın
İslam Peygamberi ve Fazlurrahman’ın ‘İslam’ı
ile birlikte Geleneksel Zihin İklimi'nden yavaş yavaş kopuşum..
Koltuğumda Emsile, Bina, Maksut,
Avamil, İzhar, Kafiye.. Kitaplarıyla Kapı kapı Ulema
arayışım..
Ardından İlahiyat Fakultesi
Yılları..
80’lerin Ortalarından itibaren,
Ali
Şeriati, Mutahhari,
Seyyid Kutub,
Mevdudî okumaları..
90’ların Ortalarından itibaren
Muhammed İkbal,
Hasan Hanefi,
Ammara, Fadlullah,
Andulkerim
Suruş, Cabirî,
Nasr Ebu Zeyd vb. ile Ümmet'in ‘Yedi
İklimi’ne açılış..
Beni Doğu ve Batı’nın
Kökleriyle
tanıştıran ‘İslam’ın Yenilikçileri adlı Çalışmamla yüz
yüze geldiğim (80 e yakın) Mu'tezile Düşünürü, Meşşaî ve
İşrakî Hikmet, Sufiler, Hind Bilgeleri, Yunan Filozofları
ve Batı Düşüncesi..
‘Adalet Devleti; Ortak İyinin
İktidarı’ Çalışmam vesilesiyle daha iyi Tanıma İmkanı
bulduğum Doğu ve Batı’nın büyük siyasî Düşünürleri ve Klasik
Siyaset Metinleri..
‘Üç Tarz-ı İlahiyat’ ile
yanlarına daha bir sokulduğum 1-Gazalî-ibnu Teymiyye 2-Qadı
Abdulcebbar-ibnu Rüşd 3-ibnu Arabî-Molla Sadra
Sistematik Okumalarım..
Daldıkça küçüldüğümü hissettiğim bir
Okyanus…
Beni nice Mercalar,
Yosunlar ve
Yakutlarl'a karşılaştıran, hala dibini bulamadığım Tefekkür
Deryası..
‘’İslam Düşüncesi; İhya’dan İnşa’ya’
İsimli bu Kitabımda bu Derya'dan Damlalar bulacaksınız. 25 Yılı
bulan Okuma ve Araştırma Serüveni'mden süzüp çıkardığım kimi
Sonuçları göreceksiniz. Muhtelif yer ve zamanlarda yayınlanmış
(Değişim, Bilgi ve Düşünce, Yarın, Zaman) Yazılarının
gözden geçirilmiş şekilleri ve birkaç da Yayınlanmamış Makale'den oluşan bu
Kitap ‘İhya’dan İnşa’ya temel
yaklaşımı çerçevesinde İslam Düşünce Geleneği’nin Sorunlarına
‘inşacı’ Yorumlar'la katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Akıp gelen Düşünce Irmağı'na düşen küçük bir Damla olması
dileğiyle…
‘Hakkın Varlık Deryasıyım, madem ki ben bir
İnsanım..’
Eserleri:
1.İtikat Üzerine,
2.İslam ve Sosyal Değişim,
3.Değişim Yazıları,
4.İslam'ın
Yenilikçileri (3 Cilt),
5.Adalet
Devleti-Ortak İyi’nin İktidarı-,
Düşüncelerinin Mütemmin Sonuçları
Adalet Devleti
Çalışmasında
sergiledi.
6.İhya’dan İnşa’ya,
(23 Makale)
*1.Makale’den ( -Yeni Bir Din
Anlayışı Perspektifleri ) :
‘Biz Müslümanlar Tarihin şu anında bir
Mağara'da üç yüz yıl uyuduktan sonra uyanan Ashab-ı
Kehf’e benzemekteyiz. Uyku'dan uyanıp Şehre inince
yaşadığımız Şok ile etrafımıza şaşkın şaşkın bakınıp ‘Ne
oldu bu Dünya'ya böyle, hiçbir şey bıraktığımız gibi değil’
demekteyiz. Çünkü zaman akıp gitmiş, Hayat değişmiş, İnsanlar
başkalaşmış; ne anamız, ne babamız, ne akrabalarımız kalmış,
yaşadığımız Sokaklar, gezip dolaştığımız Caddeler,
konuştuğumuz Dil bambaşka olmuştur. On bin Nufuslu küçük
Kasabamız 25 Milyonluk koskoca bir Metropol'e dönüşmüştür. Ne
at kalmış ne kağnı; insanlar garip arabaların üzerinde oradan
buraya koşuşturmakta, telefondan bilgisayara, elektrikten
delikli demire acayip aletler kullanmaktadırlar. Cebimizdeki
Para çoktan geçmez olmuş, her girdiğimiz fırından elimiz boş
dönmekteyiz. İnsanlar bize, biz insanlara garip garip
bakmaktayız…
Artık Hayatı sürdürmek için uyanmak
yeterli olmamaktadır. Çünkü üç yüz yıl boyunca hayat çok
değişmiştir. 24 saat uyursanız erkesi gün hayatı kaldığınız
yerden sürdürebilirsiniz. Ama üçyüz yıldır uyuyorsanız
uyandıktan sonra dışarıdaki hayata kaldığınız yerden devam
edemezsiniz. Artık bize lazım olan uyanış, ihya, diriliş
vs.değil yenilik ve tecdit’tir. Artık Maziye
dönmek veya kaybolan bir çağ’ı diriltmeye çalışmak abesle
iştigaldir. Değişen hayatın nabzını tutmak ve temposunu
yakalamak için yaşamın atardamarlarına girmek zorundayız. Aksi
halde mağaramıza geri dönüp, bu hayatta yerimizin olmadığını
söyleyerek ya Allah’tan canımızı bir an önce almasını
isteyeceğiz, ya da hep intihar duygusu içinde yaşayacağız
demektir…’
7-İkbal,
M. Akif ve Begoviç üzerine Biyoğrafi,
8-İslam'ın
Üç Çağı; İbda, İhya, İnşa,
Qur'an'ın
Kökleri; Fihrist-Meal-Sözlük,
Metodoloji Üzerine,
'Yeniden İslam',
‘' , gibi
yayınlanmamış çalışmaları var.
Adresler;
e-mail;
recepihsan@hotmail.com.
Web;
www.members.xoom.com/ihsanel
http://www.ihsaneliacik.tk
İslam’ın Yenilikçileri üzerine söyleşi-
İslam Dünyası’nın ‘Rönesansı’nı batılılar mı yapacak ?
Çağdaş İslam Düşüncesi
MOLLA SADRA’nın ZİHİN DÜNYASI
Önsöz
Elinizdeki
Çalışma
siyaset felsefesine dair olup, ‘devlet’ denilen soruna
tarih, din, felsefe, antrololoji, sosyoloji ve hukuk gibi
oldukça geniş bir perspektiften cevaplar aramaktadır.
Kitapta, tarih boyunca devlet olayının kanlı ve çalkantılı
yürüyüşü ısrarla takip edilmiş, bu takipten kimi ortak
sonuçlar çıkarılmaya çalışılmıştır.
Doğrusu bu kanlı ve
çalkantılı yürüyüşü okuduğunuzda başınız dönüyor; İnsan
çığlıkları, at kişnemeleri, kılıç şakırtıları, kanlı
ihtilaller, devrimler, karşı devrimler, tank ve top
sesleri.. Kendinizi adeta zor kurtaıyorsunuz. Yani oldukça
riskli bir takip bu. Burada biraz durup ‘Bütün bunlar
neden? diye sormak gerekiyor. Aksi halde akıntıya kapılıp
olayların içinde kaybolup gitmeniz mümkündür.
İslam tarihinde bu
soruyu ilk soran belki de İbnu Haldun olmuştur.
Biz, İbnu Haldun’unkine benzer şekilde,
olayları aktarmaktan ziyade sonuçlar çıkarmaya çalıştık.
Amacımız devletin tarihteki yürüyüşünden bir ortak tecrübe
çıkarabilmek ve bu çıkarımları sonuçta Kur’an ile test
etmektir.
Tarihi, bugünü
oluşturan geçmiş olarak anladığımızda buna ne kadar
ihtiyacımız olduğu farkedilebilir. ‘Bugünü oluşturan
bugündür, tarih tarihte kalmıştır’ iddiası kendini
ispattan yoksundur. Her yeni gün, biriken geçmişe yeni
şeyler eklemektedir. Tarih, sürekliliğin ve yeniliğin
birlikte hüküm sürdüğü bir oluş ve akış sürecidir. Oluşun
ve akışın noktası konulmamıştır. Önü açık bir geleceğe
doğru tarihin oluşumu devam etmektedir. Bu nedenle ‘tarihi
geçmiş’ yeniden yorumlanabilir, bugüne etkisi
belirlenebilir. ‘tarihi gelecek’ ise sadece tahmin
edilebilir. Tarihin akışının ne yönde olduğunu ve inşa
edici, oluşturucu güçlerini sezmek bu nedenle mümkündür.
Ancak bunun sezgiden öte bir anlamı da bulunmamaktadır.
Daha önemli olan bugünü oluşturan geçmişten dersler
çıkarabilmek, geçmişin bugüne etkisini belirleyebilmektir.
Buna psikolojide ‘hastanın çocukluğuna inmek’ deniliyor.
Devlet denilen hastalığı çözmek için de onu yaratan
insanlığın çocukluğuna inmemiz gerekmektedir..
Bu sebeple
çalışmamız tarih ve antropoloji ile
başlamıştır.İnsanoğlunun yeryüzünde iil göründüğü
günlerden itibaren özellikle din-devlet muhayyilesinin
oluşumu izlenmeye çalışılmış, bugüne nasıl gelindiği
gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Bugünün din-devlet
muhayyilesinin, şaşırtıcı bir şekilde geçmişin derin
izlerini taşıdığını görmekteyiz; Bizim gördüğümüz şudur;
Beş bin yıllık siyasi düşünce tarihinin bütün meseleleri
şu beş temel soru etrafında dönüp durmaktadır;
1.Devlete neden
gerek vardır?
2.Gerek varsa,
manası, anlamı nedir?
3.Kim
yönetmelidir?
4.Nasıl
yönetilmelidir?
5.Ne yapmalıdır?
Ne yapmamalıdır?
Bunlar klasik
mantıktan çıkarılmış beş temel kategorik sorudur. Bir şeye
önce 1-‘Var mıdır?’ sorusu sorulur. Bu soru, anlamak
istediğiniz şeyin varlık alemindeki yerini tespittir;
böyle bir şey gerçekten var mıdır? Yoksa bize var gibi mi
görünmektedir? Bu ilk sorunun siyaset felsefesi açısından
anlamı, devlet denilen kurumun gerekli olup olmadığıdır.
Gerçekten böylesi bir kuruma ihtiyaç var mıdır? Varlığı
gerçek midir? Hangi varoluşsal gerçekliğe dayanmaktadır?
Olmasa ne olur?
İlk soruya ‘Evet
vardır, gerekçesi de şu veya şunlardır’ şeklinde cevap
vermişseniz, ikinci soru gelir; 2-‘Devletin anlamı nedir,
onu ne olarak görmeliyiz?’ 3-‘Kim yönetmelidir?’ 4-‘Nasıl
yönetilmelidir? Ve nihayet 5-‘Ne yapmalıdır? Ne
yapmamalıdır?’ Böylece devlete dair beş soru çerçevesinde
olayın bütününe dair bir açıklama ortaya çıkar.
Biz, bu soruların
cevaını ele aldığımız bölümlerde ayrıntılı bir şekilde,
onlarca simanın görüşlerini analiz ederek aramaya
çalıştık. Konuya önce antropolji ile başladık. Yeryüzünde
uygarlıklar yaratan insanoğlunun kökeni nedir? Bu dünyaya
nereden gelmiştir? İlk nerede görünmüştür? Niçin ve nasıl
yeryüzüne dağılmıştır? Irklar ve milletler nasıl
oluşmuştur? Geriye doğru bir iz sürmeyle büyük bir
‘tesbih’ gibi düşündüğümüzde, acaba bu tesbihin ilk tanesi
kim veya kimlerdedir? ‘Sular Kuzeye Çekilince’ başlıklı
bölümde bu soruların cevabını bulacaksınız.
Sonra siyaset,
din, felsefe ve sosyoloji tarihinin yardımı ile
yeryüzündeki devlet, imparatorluk ve uygarlık
sıçramalarının seyrini takip etmeye başladık; insanlık
tarih yazmaya nerelerde başlamıştır? İnsanlar ilk olarak
hangi dağların, akarsuların, vadilerin, ırmakların
kenarlarında toplanmaya başlamışlardır? İlk devletler
nerede kurulmuştur? Kurulan devletler varlık gerekçelerini
neye dayandırmışlardır? Din ile devlet elele vermeye ne
zaman başlamıştır? İlk büyük Tanrı-devletler hangileridir?
Eski dünyanın büyük düşünürleri, filozofları,
peygamberleri nerelerden çıkmıştır? Ne demişlerdir? ‘Eski
Dünyanın Siyasi Birikimi’ başlıklı bölümde de bu soruların
cevabı aranmıştır.
Hz.Muhammed
(s.) ile başlayan bölüm tarihte yeni bir sayfa olarak
değerlendirilmiş, eski dünyaya geçiş olarak
yorumlanmıştır. Ondan öncesine neden ‘eski dünya’,
sonrasına da neden ‘yeni dünya’ dediğimiz gerekçeleriyle
açıklanmıştır. Bu bölümde doğudan-batıdan yeni dünyanın
büyük siyasi düşünürleri ve temel metinleri çağımıza kadar
analiz edilerek irdelenmiştir. Yeni Dünyanın Diyasi
Birikimi’ başlıklı bölümde bunları bulacaksınız.
Daha sonra çağdaş
İslamcılığın son ikiyüz yıllık devlet ve siyaset tecrübesi
analiz edilmiş, onlarca düşünür tek tek irdelenmiştir. Bu
bölümde çağdaş Müslüman düşünürlerin siyasi muhayyilesine
dair geniş bir ufuk turu yapılmıştır. ‘Çağdaş İslam
Düşüncesi (Üç Evrilme)’ başlıklı bölüm, sizi bu ufuk
turuyla zevkli ve heyecanlı bir yolculuğa çıkaracak.
Son bölümlerde ise
beş kategorik soruyu, insanlığın yol göstericisi, Allah’ın
aramızda dolaşan kelamı, bozulmamış son kitabı, insanlıkta
doğru namına ne kalmışsa sürdüren Kur’an-ı Musaddık’a
yönelttik. Bu bölümlerde gücümüz ve vus’atımız oranında
Kur’an’dan çıkardığımız cevapları bulacaksınız.
Qur’an’dan
çıkarttığımız cevaplar doğrusu bizi hem şaşırtmış hem de
heyecanlandırmıştır. İnsanlığın tarih boyunca aradığı,
kendi aklı ve vicdanı ile arayıp bulabileceği, yığınla acı
tecrübeden çıkarttığı sonuçlar teyid ediliyordu. Daha
doğrusu insanlığın dimağında yaşayan ‘kadim değerlere’
vurgu yapılıyor, adeta küllenmiş değerlere üflenerek onlar
yeniden alevlendirilmeye çalışılıyordu. Buradan
anlaşılıyor ki bu değerler ne zaman sönmeye yüz tutsa ona
üfleyen bir soluk çıkmakta, insanlığın adalet arayan
damarını yeniden harekete geçirmektedir. Hz.Nuh’un
Yedi Kanunu’ndan, Hz.Musa’nın On Emri’ne,
Konfüçyüs’ün Beş Buyruğu’ndan, Budha’nın Beş
Doğru Davranış Yasası’na, Mani’nin Üç Mührü’nden
Hz.Muhammed’in Medine Sözleşmesi’ndeki kurucu
değerlerine kadar hep aynı şeylerin söylenmiş olması sizi
de şaşırtacak ve heyecanlandıracaktır. Kanaatimizce bu,
insanlığın vicdanından fışkırıp gelen ‘ortak iyi’nin sesi
olmalıdır. Sanki Allah’a giden yol, akıl, aşk, ahlak ve
adalet bayraklarının dalgalandığı, ‘vicdani arayışlar’ ve
‘hasret dolu yakarış’larla inleyecek dünya ve tarih
meydanından geçmektedir...
Çalışmamızda
kendinden önce ‘doğru namına ne kalmışsa sürdüren’
Kur’an-ı Musaddık’tan ‘beş’ bin yıllık ‘beş’ soruta ‘beş’
esaslı cevap çıkarmış bulunuyoruz:
1.Devlet adalet için
vardır.
2.Devlet bir
emanettir.
3.Emanetler
ehliyet sahiplerine verilmelidir.
4.Devlet
meşveret ile çalıştırılmalıdır.
5.Ortak
iyinin (maruf) yanında, ortak kötünün de (münker)
karşısında kamu yararı (maslahat) için
çalışmalıdır.
Biz bunlara
evrensel kadim siyasi değerler diyoruz.Ve şunu iddia
ediyoruz:Tarih boyunca üretilen siyaset ve devlet
felsefesinin bütün soruları bu değerler bağlamında
cevaplanmaktadır. Geriye bu değerleri ete kemiğe
büründürmek, taşa toprağa sindirmek kalmaktadır.
Bu kitapta ispat
etmeye çalıştığımız temel tez şudur; ‘Kur’an, ortak iyinin
iktidarı adını verdiğimiz bir siyasal perspektif
öngörmektedir. Ve bu perspektif insanlığın vicdani arayışı
ile paralel seyretmekte olup evrenseldir...’
İleri sürdüğümüz
bu hipotez şüphesiz şüphesiz ispata ve gerekçelendirmeye
muhtaçtır. Kitap boyunca bu hipotezin naıl ispat edilmeye
çalışıldığını göreceksiniz. Kitap bittiğinde de buna siz
karar vereceksiniz. Biz bu iddiayı ispat için tarih
meydanını ve Kur’an’ın bizzat metinlerini delil
gösteriyoruz. Çalışmamızın bütün muhtevası bunu ispata
yönelmiştir...
Takip ettiğimiz
yöntem doğudan ve batıdan büyük siyasi düşünürlerin
siyasi metinlerine dayalı ‘biyografik analiz’ dediğimiz
yöntemdir. Yani siyasal akımlar değil siyasi düşünürler ve
simalar esas alınmıştır. Daha çok işin teorisi ve
felsefesi üzerinde durulmuştur. Siyasi pratikler ve
kurumlar mümkün mertebe arka planda tutulmuştur.
Kitabın sonundaki
bölümlerde bütün bu araştırmalardan Türkiye özeli için
çıkardığımız perspektifler ortaya konmuştur. Daha çok
din-devlet ilişkisinin yeniden tanzimi ve yeni din-devlet
anlayışının ne olabileceği tartışılmıştır.
Türkiye tarihi
bugüne kadar iki büyük seçkinler uzlaşması
gerçekleştirerek iki büyük ‘kurucu efsane’ yaratmıştır. Bu
millet iki kez adeta küllerinden yeniden doğmuştur.
Bunlardan ilki Osmanlı’nın kuruluşu esnasında
gerçekleştirilen uzlaşma ve birlikteliktir. İkincisi de
Cumhuriyetin kuruluşu esnasındaki büyük uzlaşma ve
birlikteliktir. Şimdi üçüncü bir ‘kurucu efsane’ lazımdır.
Biz bu üçüncü kurucu efsanenin ‘üçüncü cumhuriyet’ adını
verdiğimiz yeniden doğuş hamlesi olabileceğini düşünüyoruz.
Bu konunun tartışıldığı ‘Başka bir Türkiye mümkün’
başlıklı makale kitabın sonunda yer almıştır.
Üçüncü
Cumhuriyetin yeni din-devlet anlayışını ‘adalet devleti’
olarak tanımlıyoruz. Türkiye özeli açısından ‘adalet
devleti’ bu topraklarda yaşanan iki büyük tecrübenin
sentezine verdiğimiz yeni isimdir. Tez;din devleti, anti-tez;laik
devlet, sentez; adalet devleti olarak değerlendirilmektedir.
Din Devleti birinci kurucu efsaneden sonra, laik devlet de
ikinci kurucu efsaneden sonraki tecrübe idi. Üçüncü kurucu
efsaneden sonraki tecrübe ise adalet devleti olabilir. Bu,
aynı zamanda ‘din-devlet birlikteliği’ tecrübesi
olacaktır. Önceki iki tecrübeden gerekli derslerin
çıkarılmasının mantıki sonuçları bunu gerektirmektedir.
Her sentez yeni bir tez olduğuna göre böylesi bir yaklaşım
aynı zamanda yeni bir tez demektir. Türkiye bu anlamıyla
‘üçüncü büyük kurucu efsaneye’ doğru hızla gitmektedir. Bu
anlayışla Türkiye’nin kendine gelmesi mümkündür. Bu yeni
anlayışla Türkiye’nin İslam dünyasına, hatta dünyaya örnek
olması hiç de hayal değildir. Türkiye’nin devraldığı
tarihsel sosyo-politik mirasın ‘sinir uçları’ daha çok
din-devlet ilişkilerinde düğümlendiği için toparlanmaya
buradan başlamak gerekmektedir..
Kitabın son
bölümlerinde ‘adalet devleti’ kavramını neden
kullandığımızı, din (islam) devleti ve laik devletten
farkının ne olduğunu, neden klasik ‘din devleti-laik
devlet’ yaklaşımının tıkandığını, bu kıskaçtan çıkıp
‘adalet devleti’ kavramlaştırmasıyla nasıl yeni bir sentez
yaratmak gerektiğini, bu yeni yaklaşımın bir çok açıdan
nasıl uygun düştüğünü uzun uzadıya açıklamış bulunuyoruz.
İslam dünyasının
önemli bir parçası olarak Türkiye toparlandığı taktirde
büyük hamleler yapabilir. Tarihi ve coğrafyası bunu adeta
dayatmaktadır. Bizim çabamız, kendi medeniyetimizle
yüzleşme, hesaplaşma ve onu inkişaf ettirme çabası olarak
anlaşılmaldır. Arık êski hal muhal ya yeni hal ya da
izmihlal’ söz konusudur. Burada yazdıklarımız,
seçeneklerin çoğaltılması, başka bir dünyanın, başka bir
Türkiye’nin mümkünlüğü ve ortakk aklı, ortak iyiyi
nulabilme çabası olarak kayda geçmelidir. Tarih geç
kalanları affetmemiş ve affetmeyecektir.
Sebeblere tevessül
bizden tahakkuku Allah’tandır.
-Yeni Bir Din Anlayışı
Perspektifleri
-İslam’da
Dini Düşünce’nin Yeniden İnşası’nda İki Kurucu
Kavram:Süreklilik ve Yenilik
-Tarihten
Geleceğe İslam, İslamcılık ve Türkiye
-İslam’ın
Kökleri (Rahmet, Ahlak, Adalet, Hukuk)
-İslam’ın
Şartları, Şiarları
-İslam
Ahlakı
-İslam’ın
Tezahürü;Hacc
-İslam’ın
Kaynakları
-İslam’ın
Dili
-İslam’da
Cihadın Anlamı
-Dindarlık
ve Çağdaşlık
-Dinlerin
Vicdanî Birliği
-Açlıkla
Boğuşan Bir Ülkede ‘Din’ Söylemleri
-Tanrı
Üzerine
-Orta
Medeniyet Karakteriyle İslam’ın Yeniden Doğuşu
-İslam
Dünyasında Siyasal Dönüşüm, İhraç mı, İnkişaf mı?
-Adalet
Kosmos’un Temelidir
-Modernite’nin
Alternatifi Din midir?
-Üç
Tarz-ı Siyaset’ten Yeni sentez
-Devletin
Zeval Vakti
-Yeniden
Doğuşun Rüyası; Dram ve Ütopya
-Mürailik
Üreten Sistem